Hayatımda var olan hemen hemen (neredeyse) hiçbir şeyi canımın istediği an değiştirebilme gibi bir imkânım yok. Bunu artık kabulleniyorum. Beni rahatsız eden bazı durumları değiştiremiyorsam onlara tahammül etmem gerektiğine karar verdim. “Bunu 35 yaşında mı anladın?” diyebilirsiniz; aslında bildiğimiz, bilinçaltımızda da olsa farkında olduğumuz bazı şeyleri kabullenmemiz 35’ini bulabiliyor; hatta 36’sını. Son birkaç yıldır yaşamımdaki fazlalıklardan arınmaya başladığımı yazmıştım. Giymediğim kıyafetleri, okuduğum ve ikinci defa okumayacağım kitapları, kullanmadığım eşyaları dağıtmıştım. Son birkaç haftadır da hangi uğraşların ne kadar vaktimi aldığını oturup hesapladım. Hem zamanımı hem de enerjimi çokça tükettiğine karar verdiğim işleri bırakmaya karar verdim. Onların başında da fotoğraf‘evreni projesi geliyor. Dönem dönem ara verip üç kez kolları sıvayıp tekrar giriştiğim bu fotoğraf blogu projemi sonlandırdım. Böylece asıl yapmam gereken veya yeni projelere daha fazla enerji ve vakit ayırabileceğim. Her şeyi başarma inadımdan vazgeçmem gerekiyordu, arada bir bazı projeler de yarıda bırakılmalı, sonlandırılmalı, “olmuyorsa olmuyordur” diyebilmeli; bu gerçeği sindirebilmeliyim. Nihayetinde öyle de oldu. Yazının başında hayatımdaki her şeyi canımın istediği gibi değiştiremediğimi söylemiştim; o halde en azından şartları değiştirmek benim elimde. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum: Çokça bölünmek yerine sadeleştiriyorum.
Yaş ilerlediği için mi yoksa İstanbul’da yaşamanın yorgunluğu yıllar geçtikçe kendini daha çok gösterdiği için mi bilmiyorum; zamanın değerini daha iyi anlamaya başladım. İşte bu yüzden bazı şartları değiştirerek “24 saatin ne kadarını kendi lehime ayırabilirim”in hesabını yapar oldum. Fazlalıklar, zaman çalan uğraşlar vs işte hep bu yüzden tek tek hayatımdan çıkarmaya başladığım şeyler olmaya başladı.
Bütün bu ruh hali, internet günlükleri serisinin içeriğine de yansıdı. Önceden internet günlüklerini hazırlamak için cumartesi – pazar eve kapanıp bilgisayar başında çalışıyordum. Yüzlerce blog ve internet sitesinden binlerce içeriğe göz gezdirmek ve dijital dünyaya dair son gelişmelerden haberdar olmak; bunları blogum aracılığıyla insanlarla paylaşmak büyük bir keyifti, inanılmaz zevkli bir işti. Gel gelelim beni tüketip bitiriyordu; hafta içi iş yorgunluğundan sonra hafta sonu nefes almak isterken kendimi internet günlükleri için bilgisayar başında nöbette buluyordum. Zihnim de bedenim de fazlasıyla yoruluyor, pazartesi günleri dinlenmemiş bir halde işe gidiyordum. Arada bazı haftalar eksik olsa da internet günlüklerini yayımlamaktan vazgeçemiyorum; bu sebeple içeriği daha pratik bir şekilde hazırlamanın çözüm yolları üzerinde çalışıyorum.
Vaktimi en çok alan uğraşlardan birini daha söyleyeyim: Blog Yazarları Söyleşileri. Türkçe blog tarihi için son derece önemli bir arşiv ortaya çıkıyor bu söyleşiler sayesinde. Sonuçta Türkiye’nin ilk Türkçe bloglarının sahipleriyle blog yazarlığı üzerine çok verimli ve bilgilendirici bir sohbet gerçekleştiriyoruz. Ancak söyleşi öncesi hazırlık, söyleşinin birkaç saat sürmesi, ses kayıtlarının yazıya aktarılmasının birkaç günü bulması, metinlerin yayımlanabilir hale dönüştürülmesi derken bu uğraşın günlerimi aldığını tecrübe ettim. Kısıtlı bir zamanda böylesi bir uğraşı daha pratik nasıl yapabilirim diye düşünürken yazılı söyleşi tarzını video söyleşiye dönüştürme fikri geldi aklıma. İlkini de Ramazan Bedük söyleşisinde denedim. Ancak video görüntülerinin montajlanması ve kurgulanmasının ses kayıtlarının yazıya dökülmesi kadar uzun ve yorucu olduğunu gördüm. Öyle ki Ramazan’ın 2 saate yakın video görüntülerini haftalardır bir türlü bitiremedim. Buna biraz da videoları iMovie’de yapmaya çalışmam sebep oldu. Videoları MovieMaker’da hazırlasaydım aslında şimdiye çoktan bitirebilirdim ancak geçen yıl aldığım MacBook’taki iMovie’yi iyice öğrenmem gerekiyordu ve Ramazan Bedük söyleşisi bunun için iyi bir fırsattı. Hatta işin içinden çıkamayınca internette iMovie eğitimleri hakkında bir araştırma yaparken Apple Store’da ücretsiz iMovie eğitimleri verildiğini öğrendim. Eğitime kaydolup geçen hafta Zorlu Center’daki Apple Store’da Eylem Caner‘den 1 saatlik bir iMovie eğitimi aldım. Hatta Eylem’in de eski bir blog yazarı ve aynı zamanda Eylem Planı isimli bir YouTube kanalı olduğunu öğrenince şaşırdım. Eylem’in verdiği eğitimin üzerine yeni bilgiler ekleyebilmek için sonraki haftalar araştırma yaparken The Art Film diye bir YouTube kanalı buldum. iMovi eğitimini 20 videoda gayet güzel anlatıyor. İşte bütün bu eğitim – öğrenme süreci sonunda Ramazan’ın videosu önümüzdeki hafta yayında olacak gibi görünüyor. Bundan sonraki söyleşileri video olarak mı devam ettiririm yoksa yine ilk üç söyleşide olduğu gibi yazılı olarak mı yayımlarım henüz karar veremedim.
Epeydir zor, mutsuz ve bunalım dolu günler geçiriyorum. Bunların üstüne Google Türkiye’den telefon gelince 2 gün farklı bir atmosfer bulunmak bana iyi geldi; soluklandığımı hissettim. Bir gece vakti uzun uzun konuşurken Ufuk‘tan öğrendiğim Google Adwords eğitimlerine kaydolmuştum. Geçen çarşamba Arama Ağı Reklamcılığı, perşembe de Görüntülü Reklamcılık eğitimine katıldım. Dijital dünyayla ilgili onlarca kişiyle bir arada olmak bana ilaç gibi gelmişti. Eğitimler sabah 09.30’dan akşam 18.00’e kadar sürüyor; oldukça uzun soluklu. Eğitim konuları saat 16.00’ya doğru tamamlanıyor ve isteyenler kendi bilgisayarlarından, tablet veya cep telefonlarından o an 120 dakika ve 100 soruluk çevrim içi bir sınava girebiliyor. Sınavdan 80 puan almanız yeterli, geçemezseniz sistem tam 7 gün sonra sınava tekrar girmenize imkan tanıyor. Eğitimlere Google Partners Akademi 2017 sayfasından ücretsiz kayıt olabilirsiniz. Dijital reklam pazarlamasıyla ilgili bir işte çalışmayı planlamıyorsanız bile bu eğitimler, kendi dijital markanızın reklamını Google Adwords ile daha doğru bir şekilde yapmanıza yardımcı olacaktır. En azından sizinle aynı dijital dünya görgüsüne sahip yeni kişilerle tanışmanız için bir fırsat.