Bazen nerede durmam gerektiğini bilmiyorum. Nerede konuşmam, nerede susmam gerektiğini de… Evet demeyi ya da hayır cevabı vermeyi de bilmiyorum. Kafam bu kadar mı karışık yoksa çok hızlı düşünüp anında karar mı veremiyorum, emin değilim.
Bütün bu kararsızlık ya da yanlış kararlar aslında hayatımı zorlaştırıyor, adımlarımı yavaşlatıyor, zamanımı verimsiz kullanmama sebep oluyor. Düşüncelerini net bir şekilde dile getiren, ne istediğini kesin olarak bilip bunu açıkça dile getirebilen insanlara hep imrenmişimdir. Küçüklüğümdem beri “hayır” demenin saygısızlık ve kabalık olduğuna alıştırıldım. Birinin isteğini veya teklifini hayır diyerek geri çevirmenin ayıp olduğunu düşündüm. Oysa yakın zamanda okuduğum bir kitapta ne olursa olsun evet demenin gerekliliği ve evet’in çok kapılar araladığı yazıyordu. Galiba asıl ölçüt, insanın kendi hayatında yaşadığı gerçeklik.
Her işe koşamam, on parçaya bölünüp ayrı ayrı yerlerde herkesi memnun edemem. Bunun bilincindeyim ama bölünmeye çabalıyor, herkesi memnun etmeye çalışıyorum, her tarafa koşturma halindeyim. Bazen durup “Kendine ne söz vermiştin?” diye bir zaman önce aldığım kararı hatırlatıyorum kendime. Hayatımı sadeleştirecek, uğraşılarımı azaltacak ve en önemlisi hayatımın merkezine “kendimi” alacaktım. Sağlığımı, vaktimi, zihin dinginliğimi her şeyden daha çok önemseyecektim. Olmadı, yine yapamadım.
Daha az uyuyor, daha az yazıyor, daha az okuyorsam; kendime daha az vakit ayırıyorsam, sevdiğim uğraşıları erteliyor, asıl yapmam gerekenleri öteliyorsam yanlış giden bir şeyler var. Aslında “giden bir şeyler” yanlış değil, yanlış olan benim seçimlerim, tercihlerim, attığım adımlar vs.