İki taraflı bir çıkmaz arasında kalan, çaresiz bir yüreğin çırpınışlarına şahit olduğum Perşembe günün gecesinde kabuslar içerisindeki rüyamdan uyanıp oturdum yatağımda. Bir taraftan tövbeler ettim, diğer taraftan şükürler… Rüyanın başkahramanı Hüss olunca, rüyadan daha bir etkilendim. Cuma günümü baştan sona etkileyen kabus dolu bir rüyaydı. İlginçtir, beni bu derece etkisi altına alan başka bir rüya gördüğümü hatırlamıyorum.
Eve gelip dinlendikten sonra bizim civciv’in nazını çekme vaktiydi. Bilgisayarda interaktif CD’sini çalıştık, resim yaptık, balon patlatmaca oynadık Hüss ile. İleride “hangi ara büyüdü bu çocuk“ demek istemiyorum. Ama ne yazık ki hepimiz körebe gibi dört nala koşup gidiyoruz bu hayatta.
Birden kesilip günlerce gelmeyen, sonra keyfi yerine gelip bağlanan ve saatlerce bağlı kalan ama yine kesilen TTNET için cumartesi günü yüklü bir ödeme yapmayı planlıyordum ki bu yazıyı yazmaya başlamadan yarım saat kadar önce kendi kendine bağlandı yine. Türkiye’nin teknoloji devi, Türkiye’nin bir bloggerı’na bunu neden yapar anlamış değilim :)
Ziya şimdiden gün saymaya başladı askerlik için. Safiye Sultan, 6 ay arayla ikinci kez asker anası olmaya hazırlanıyor. Kurban Bayramı biraz değişik geçecek bu sene sanırım. Geçen yılki Kurban’da ben askerdeydim. Neyseki Ziya bayramda evde olacak. Bayramlaşmalar, asker uğurlaması, Allah kavuştursun ziyaretleri vs hepsi birbirine karışacak. Telaşlı haftalar bizi bekliyor. Yapacak, hazırlayacak, yetiştirecek çok şeyim(iz) var.
Geçen pazartesi Temel Fotoğraf Eğitimlerinin son dersi için İzmir‘deydim. Çok güzel yağmur yağıyordu ve İzmir yine bir başka güzeldi. Aydın’a dönesim gelmedi. Saatlerce o sıkışık trafiğe inat İzmir’in yağmurunun altında ilerleyebilirdim. Fotoğraf eğitimleri sona erdi nihayet. Nihayet diyorum çünkü benim için gerçekten sıkıntı olmuştu iki hafta boyunca İzmir’e “bi koşu” gidip gelmek.