Bu hafta, konuşmayı en sevdiğim konu “blog yazarlığı”ndaydı sıra. Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü adına gerçekleştirdiğim İçerik Üretimi ve Yeni Medya söyleşilerinin beşincisinde Hasan Tandoğan‘la “blog okuryazarlığı”nı ele aldık.
Blog yazarlığını çok önemsediğim için her ne yaparsam içerisinde blog konusuna ve bir blog yazarı arkadaşa mutlaka yer vermeye özen gösteriyorum. Birkaç kez üniversite çatısı altında öğrencilere blog yazarlığını da anlatma imkanım oldu. Fırsatım olsa liseleri dolaşıp öğrencilere bloğun önemini anlatırdım, öğretmenlere de blog yazarlığının öğrencilerin dijital okuryazarlığını ilerleteceğini söylerdim. Neyse ki Hasan gibi blog yazarı olan öğretmenlerimiz var, temas edebildikleri öğrencilere blog yazmanın öneminden bahsederek bu yönde farkındalık sağlamaya çalışıyorlar.
Bu denli blog üzerine çabalarken, gün gelir blogdan vazgeçer miyim diye arada sorgulamıyor değilim. Dijital yorgunluğum hat safhaya ulaştığında bu senaryonun gerçekleşmeyeceğinin garantisini veremem :) Ancak şu an bütün sosyal ağlardaki hesaplarımdan vazgeçebilirim, internetteki varlığım blogdan ibaret kalabilir kafasındayım.
Sistemin çöküşünü birlikte hızlandırıyoruz
“Bloglar ölüyor” konusu uzun zamandır dile getirilir; Hasan’la sohbetimizde de gündeme geldi. Aslında bakılırsa blog ziyaretçi ve okunma sayıları -kendi adıma- bir önceki yıla göre her yıl artıyor. En ciddi düşüş, yazılara gelen yorumlarda. Eğer iddia edildiği gibi bloglar ölüyorsa, okunma ve yorum sayıları hızla düşüyorsa blog yazarları olarak belli ki bir yerlerde eksikliklerimiz, yanlışlıklarımız var. Örneğin biz de blogları okumuyoruz. Zahmet edip bir yazı okuduysak da yorum yapmaya üşeniyoruz. Sistemin çöküşünü aslında hep birlikte hızlandırıyoruz. Oysa blogların daha verimli, etkin bir hale gelmesi için hem kendi bloğumuzu hem de başka blogları beslememiz gerekir. Bu konuyu bireysel olarak ele alırken bir arada enine boyuna tartışmakta da fayda var.
Kendi üzerime düşen görevi yıllardır yerine getirmeye çalıştığıma inanıyorum. Sorunu tespit edip çözüm ortaya koyabilmek için bir dönem farklı organizasyonlar aracılığıyla dağıtılan “blog ödülleri”nde ödüle layık görülen blogları taramıştım. Çoğunun kapandığı veya yıllardır güncellenmediği gerçeğiyle yüzleşmiş, onların yazarlarına sosyal medya aracılığıyla ulaşmaya çalışıp blog yazmayı niçin bıraktıklarını öğrenmek istemiştim. Tabii, hiçbirinden dönüş alamadım. Blog yazarı, bloğunu niçin kapatır, onlarca yazıya/içeriğe nasıl kıyar; bloğunu artık güncellemekten niçin vazgeçer; bütün bunların sebeplerinin masaya yatırılması gerekir.
Blog, birilerine danışarak açılmaz
Ara ara, blog açmak, blog yazarı olmak istediğini benimle mesaj yoluyla paylaşan arkadaşlar oluyor. Uzun uzun her sorularına cevap veririm. Önerilerde bulunur, neyi nasıl yapmaları gerektiğini anlatır, yol göstermeye çalışırım. Ancak bütün bu uzun yazışmaların sonunda o arkadaşların blog açmayacağını bilirim. Nitekim öyle de olur. Çünkü gerçekten blog yazarı olmak isteyen biri, saatlerce bunu bir bilene danışıp, uzun yazışmalarla irdelemek yerine zaten açar. Açtığı blog üzerinden -kervan yolda düzülür hesabı- fikir ve eleştiri almaya gayret eder. Örneğin, benim bir şekilde keşfedip takip etmeye başladığım blogların hemen hepsi kimseye danışmadan, güçlü bir iç motivasyon ve istekle blog açıp yazmaya başlayanlardır. Bugüne kadar bana blog için yazıp da önüme blog koyup yüzlerce içerik üretmiş bir örnek maalesef yok.
Blog yazarı mısın e-ticaret uzmanı mı?
Blog dünyasına atılmak isteyenlerin karar vermesi gereken bir soru bu. Bana danışan birçok arkadaşla uzun yazışmalarımızın ucu da sonunda mutlaka -nasıl para kazanılacağı- konusuna gelir. O an benim için sohbet artık biter. Çünkü para kazanmak amacıyla yola çıkılacaksa blogda, o blog yazarlığı yapmak değil e-ticarete soyunmaktır. Zaten o konuyu da ben hiç anlamam.
Tabii diğer yandan, blogların eski güçlü günlerine ulaşabilmesi için şikayet ettiğim(iz) bütün bu konuların çözümünü de sunmak durumundayım/z. Blog açmayı isteyip açmayanların sebeplerini, bahanelerini tespit etmeliyiz. Zahmetli mi buluyorlar, yorucu mu geliyor, sürdürülebilir mi görmüyorlar? Sebepler neyse çözüm de bulabiliriz.
En kıymetli noktaysa, blog okuryazarlığının artırılması konusu. Bloglar, internetin entelektüel ve kültürel tarafını oluşturuyor. Nihayetinde gerçek hayatta yazıyla inşa edilen medeniyetin dijitalde vücut bulmuş hali bloglar. Blog yazarları, sosyal ağlardaki sesli ve görüntülü kaostan yorulan zihinlere, dijital yorgunluk yaşayanlara yazılarıyla beraber podcast ve video içeriklerle de ulaşabilmeli. Elbette bunu “blog yazarı” unvanını ön planda tutarak yapmalı. Blog yazarlığı, YouTuber, Influencer gibi diğer tüm dijital kimlerin üstünde olmalı ki bloglara ve blog yazarlığına dikkat çekilebilsin. Blog yazarları, “blog yazarı” kimliğiyle görünürlüğünü ne kadar artırırsa hem blog ekosistemine hem de blog okuryazarlığına o derece fayda sağlayacaktır.
Özellikle öğrencilere, blog yazmanın önemi zorlaştırmadan, zorunlu tutulmadan anlatılırsa; blog yazmak onlara bir ödev olarak diretilmeden kendilerini ifade edebilecekleri en özgür mecra olarak sevdirilirse genç nesillerde blog okuryazarlığı gelişecektir. SEO odaklı içeriklere imza atanları değil özgün ve faydalı içerikler yayımlayan, Türkçesi düzgün, titizce içeriği kurgulanmış bloglar ve blog yazarlarıyla tanıştırılan internet kullanıcılarının, iyi birer blog takipçisi, blog okuryazarı olması muhtemel.
Söz konusu blog olunca, dilim de elim de durmaz. Bıraksam, daha uzun uzun bu konuda yazarım ama siz en iyisi Hasan’la sohbetimizi seyredin ;)