Site icon e-vren günlüğü

Kaybettik; seni değil insanlığımızı!

tulay_ablam

23 Kasım Çarşamba akşamı annemden aldım ölüm haberini. Bizim çocukluğumuzun birkaç ‘abla’sından biriydin ve yaşın kaç olursa olsun bizim için hep genç bir ablaydın. Haberi aldığım günden beri senin için Allah’tan rahmet diliyorum ama en çok da senden özür diliyorum. Özürlerim sana ulaşıyor mudur emin değilim, vicdanımı biraz olsun hafifletebilmek amacıyla benim için en önemli yer olan buraya yazmak istedim. Biliyorum, artık bunun senin için bir kıymeti yok. Bir türlü huzur bulamadığın şu üç günlük dünyada bizden çok daha huzurlu olacağını ümit ettiğim yerdesin. Eğer gerçekten de öyleyse, yukarıdaki fotoğrafta olduğu gibi sana sımsıkı sarılarak o fotoğrafın çekildiği gün arayacağıma dair sana verdiğim sözü hiçbir zaman tutmadığım için senden af diliyorum. Telefon numaran rehberimde kayıtlı olduğu halde 1 Ağustos 2014’ten beri seni hiç aramadım.

Akraba ilişkilerimin iyi olduğunu söyleyemem. Babam hayattayken, babamın ölümünde ve ölümünün ardından yaşadıklarımızın bendeki tesiri yaşım hızla 40’a yaklaşmasına rağmen sönmek yerine daha da alevleniyor. Herkesten bilerek uzaklaştıkça gerçeklerden de uzaklaştığımı, geçmişte yaşananların aslında hiç yaşanmamış olacağını zannediyorum. Oysa hepsi bilinçaltımda ve vicdanımda benimle birlikte büyüyor. Bu yazdıklarımın seninle hiçbir ilgisi yok aslında. Sadece beni, kendi insanlarımdan uzaklaştırma çabamdan senin de -hiç alakan yokken- nasibini aldığını anlatmaya çalışıyorum. Yoksa sen en temiz, en saf halinle hep hafızamdasın. Benim fedakar, candan, yardımsever, anaç Tülay ablamsın her zaman.

Tıpkı Bahtiyar amcamız gibi sen de sessizce terk ettin bu dünyayı. Oysa anlatacak, haykıracak çok şeyiniz olduğuna inanıyorum. Dünya telaşlarımız içinde durup dinlemeye fırsat bulamadık sizi. Onca içtenliğin ve cömertliğin belki de hep kadir kıymet bilmez insanlara tosladı; her seferinde yıkıldın; kim bilir… Bizler ne acıdır ki kendimize hizmet edeni severiz, hizmet etmeyi değil. Derleyip toparlarsın da toplarlanman gerektiğinde işin ucundan tutacak bir tek insan bulamazsın. Hayatın acımasızlığını sen benden daha iyi bilirsin; tökezleyip dizlerinin üzerine düştüğünde el uzatan oldu mu hiç? Bizden kim yardımına koştu? Cenaze namazında bile kimlerin olduğunu sorduğumda aldığım cevap bütün bunların son noktası. Bu savaşta hep yalnızdın; ölürken de gömülürken de…

Herkes kendinden mesul; eleştirdiğim de kızdığım da kendimden başkası değil. Ben de yoktum cenazende. Haberi alır almaz İstanbul’dan yola çıkabilirdim. Buraya yazamayacağım bazı sıkıntıları sıralasam bahanelerin arkasına saklanmış olacağım. Gerçek bile olsa bunun dürüstçe olmadığının farkındayım. Son yolculuğunda gözlerinin bizi aradığını, tanıdık yüzler gördükçe mutlu olduğunu biliyorum. Bunu bile yapamadığım için senden özür diliyorum. Ama ne kıymeti var ki giden gittikten sonra…

Her ölüm, çıkarabilene ders. Bu yazıdan sonra arayıp sormadığım, telefonlarına cevap vermediğim insanları arayacak mıyım; maalesef hayır. Galiba, biri öldükten sonra onunla daha rahat konuşabiliyoruz; ne acı. Yolumuz biz çocuk, sen genç kızken daha çok kesişiyordu; özellikle rahmetli anneannemin evinde ve sizin o küçük çift katlı evinizde. Artık daha rahatsın ya, belki şimdi daha sık kesişir yolumuz. Ben tıpkı Emine ninemi kaybettiğim günden beri olduğu gibi sana da her pazartesi ve perşembe mektuplar göndereceğim; pulları Fatiha’dan. Gerçek hayatta ihtiyaç duyduğun bir Alo’nun bir SMS’in yerini tutar mı bilmiyorum ama yaşarken yapamadıklarımızın yerine sayılır inşallah.

Canım Tülay ablacığım; benim için Bahtiyar amcamın ellerinden öp. Sana anlatacak çok şeyi vardır eminim. Babam seni çok severdi; görürsen de selamımızı ilet. “En son iki yıl önce bir araya geldiğimizde oğullarını gayet iyi gördüm” dersen mutlu olacaktır. Rahmetle…

Exit mobile version