Ben aslında yürümeye yeni başlayan bir çocuk gibiyim. Geçmiş yıllar, geçmişte kaldıysa ve alacağım nefes sayısını bilemiyorsam… kaç yaşında olduğumun ne önemi var ki?
Bir enkaza dönüştürülüp ardından kendini “kendinin” inşa etmeye çalışması ne zormuş. Zor’dan kastım, çektiğim ıstırap. Unutamadığım ve utandığım acılarım var, yaralarımı kanatmaya devam eden.
Babam ve Oğlum’u seyrederken ağladıysam kendime ağladım. Haberlerde enkazın üzerine kapanan çocuğu seyrederken yemek sofrasında döktüğüm göz yaşlarını da kendim için döktüm. Yazdığım her yazıyı kendime yazdım, çektiğim her fotoğrafı kendime çektim.
Bir gün sen orada olmayacaksın. Değiştireceksin gezindiğin sayfaları, kapatacaksın bilgisayarını, yumacaksın gözlerini. Saklayamadım çocukluk oyuncaklarımın hiçbirini belki ama okuduğun bütün bu yazıları dökeceğim kağıtlara.
Bu kez bir sözlüğün satır aralarında değil, kocaman bir kitabın arasında bulacak bir çocuk babasını. Ya bir çocuk babasını ama bir çocuk babasını…
Tanımadığın bir sesin, anlamadığın bir lisanını okurken şu cümlelerde, ben ağlıyorsam yalan söylüyorum; sana ağlıyorum.