Site icon e-vren günlüğü

Kendini Öldüren Babalar

Evlatlarından önce ölürse bir baba, bu onun suçu değildir. Arkada kalanların da suçu değildir.

Kapıyı çarpıp çıkarsa bir baba, suç çarpılan kapının değildir. Zaten tarih, yazmamıştır bir kapının çarpılmasının suç olduğunu.

Her baba evladını sevmelidir. Sevmezse suçtur. Bir evlat babasını sevemezse işte bu da babanın suçudur.

Yuvayı dişi kuş yapar, aileyi de baba ayakta tutar, diye öğrettiler bize. Büyükler sayılmalı, küçükler sevilmeliydi. Söylenenlere göre torun sevgisi evlat sevgisinden kat be kat fazlaydı. Hiçbir zaman gerçek çıkmayan masallar gibi bunlar da mı yalandı? Hangi baba evladını, kendi evlatlarıyla beraber kapı dışarı ederdi? Bu sorunun cevabını çocukluğumuzun hiçbir masal kahramanı veremezdi.

Şehir değiştirmek zorunda bırakılan evlatlar… Hayatları alt üst edilen evlatlar… Evi elinden alınıp “barksız”laştırılan evlatlar… Değişmeyen babalar, yumuşa(ya)mayan vicdansız yürekleriyle kin kusarlar.

Aslında suç hepimizin suçuydu. Suç, babalık onuruna ve evlat şefkatine sahip çıkmayan bizdeydi. Bizden daha büyük olanlar daha suçluydu, savaşı dur!duramadıkları için. Unutulan bir gerçek vardı: Koca bir imparatorluğu parçalayan baba – evlat anlaşmazlığı bir aileyi hayli hayli dağıtırdı.

Bugün bizler bir babanın ölümüne (gıyabında) tanıklık ettik, terk edilmek zorunda bırakılan diyarda bir avuç göz yaşıyla. Aslında geride kalan, zavallı enkazdan başka bir şey değildi, hemen sonrasında yepyeni bir hayat inşa edilecek olmasına rağmen. Bugün bizler ilk kez tecrübe ettik ki “bir babayı ancak kendisi öldürebilir”miş.

Exit mobile version