Herkes, fotoğraf çekme özelliğine sahip herhangi bir makineyle fotoğraf çekebilir mi? Elbette. Bu, tıpkı herkesin doğuştan genlerine kodlandığı üzere şarkı söyleyebilmesi gibi. {O halde sokaktaki adamla sahnedeki adamı ayıran bir fark olmalı.} İki elle makineyi tutup deklanşöre basarak görüneni olduğu gibi filme veya dijital ortama kaydetmek yetiyorsa, henüz iki asırlık bir geçmişe bile sahip olmayan fotoğrafı, “sanat” haline getirmek için daha başka bir şeye mi ihtiyacımız var? Fotoğraf, bizim gözümüzden, vizörümüzden, deklanşörümüzden yaratılamayacak kadar olağanüstü bir kabiliyeti mi gerektiriyor?
“Bugün fotoğraf, bir bakkalın bildiğinden daha az bilgi ile sürdürülecek bir işe dönüştü; yeni bir mecra daha yaratılıncaya kadar amatör fotoğrafçılardan sanatçılara, büyük bir hızla tüketilen, düşünce ile sonucun arasındaki yolu kısaltan, çağımızın sabırsız yolcularına yakışan bir mecra oldu. Herkes fotoğrafçı olup, dünyada fotoğrafı çekilmeyen bir şey kalıncaya kadar bu durum böyle sürecek herhalde.” diyor Merih AKOĞUL, Milliyet Sanat‘ın Nisan 2011 sayısındaki köşesinde. Kocaman gövdeli, ağır objektifli, pahalı fotoğraf makinelerine sahip olanlar profesyonel ruha da sahip oluyorlar; cep telefonuyla cebe giren fotoğraf (çekme) makinesine sahip olanlar da çoğu zaman profesyonel amcaların ömürlerinde çekemeyecekleri eşsizlikte karelere imza atabiliyorlar. Bu dünyaya “kendi ömrümüzü“ yaşamaya geldiysek, video veya fotoğrafla yaşadığımız an’ları ölümsüzleştirmek elbetteki hepimizin hakkı. Ama bunu yaparken yaptığımız işin adını koyma noktasında bazıları bazılarına sinir olabiliyor ;) Adına da “sektör” deniliyor.
“Yaşanan sorunların en önemlililerinden biri, özgün olmak adına üretilen işlerin birbirlerine benzememesi için gösterilen aşırı çabadan kaynaklanıyor. Biçim, bu nedenle içerikten koparak başka yerlere gidiyor.” diye devam eden AKOĞLU’nun satırlarını okuyunca fotoğraf teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler aklıma geldi. Bana artık fotoğrafı çeken, denklanşöre basan değil de makine ve sonrasında da fotoşop programıymış gibi gelmeye başladı. Sanki fotoğraf çek(ebil)mek, makineyle, objektifle, sonradan alınan eğitimlerle filan halledilebilen bir şey değil de doğuştan gelen ışığa hükmetme kabiliyetiyle alakalı bir durum mu acaba?
Aslında hepimiz hayatımızı, anılarımızı, an’larımızı bilinçli ya da bilinçsizce ölümsüzleştirmenin, hatıra haline getirmenin çabasındayız. Bunu ister fotoğraf çekerek / çektirerek, ister şiir yazarak, şarkı besteleyerek veya günlük tutarak hatta facebook veya twitter’a notlar düşerek yapalım hepsi aynı kapıya çıkıyor. Herkes, neyi ne ile daha iyi yaptığını düşünüyorsa zaten o şekilde yaşamını ölümsüzleştiriyor, işte bu noktada kimseye laf düşmez. Fotoğraf da ister 1000 TL’lik ister 10 TL’lik bir makine ile çekilsin, yine de göstermek istediğini gösteriyor. Fotoğrafı ne ile çektiğiniz değil nasıl çektiğiniz önemlidir.
AKOĞUL’nun yazısının son cümlesi çevresine aldırmadan fotoğraf çeken, fotoğrafla ilgilenen ve fotoğraf makinesini önemseyen insanlara biraz daha güven verir nitelikte: “Bugün bir fotoğraf makinesine sahip olan ve onunla yaşama bir anlam vermeye çalışanların, ellerinde insanlığın en büyük icatlarından birini tuttuklarını asla unutmamaları gerekiyor.“
—
evrengunlugu.net
2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.