Nisan sonu ya da Mayıs başıydı sanırım; yıl 2008; yer Elazığ idi. Çarşı izinlerimden birinde yine internetin başındaydım. Gelen yorum varsa onları onayladım; cevaplarını yazdım; e.postalara baktım vesaire derken umarsızca nette dolaşmaya başladım. O sıra öyle bir şeyle karşılaştım ki hem çok heyecanlandım hem de kısa bir süre sonra bir hüzne kapıldım. Çünkü askerdeydim ve okuduğum haberin içerisinde yer alma gibi bir durumum söz konusu bile değildi. Askerlik bitti, Aydın’a geri dönüldü, günlük hayatın karmaşasına balıklama atlanıldı ama o gün internette okuduğum o heyecan verici haber hafızamdan bir an olsun çıkmadı. Ara ara kontrol ettiğim o habere dün tekrar göz attım ve güncellendiğini öğrendim. Yeniden olacağı konusunda ümidim vardı ama resmen görünce apayrı bir heyecana kapıldım. Mayıs’ta İstanbul’da olmak adına hem geçerli bir sebebim hem de bunu gerçekleştireceğime dair yüksek bir özgüvenim var :)
Çoğu zaman kendimizi yermek, övmekten daha zordur. Hep iyi yönlerimizden, başarılarımızdan, gıpta edilesi günlük yaşantımızdan bahseder dururuz. Öz eleştiri yapabilenimiz az denecek kadar azdır. Dün, Aydın-İzmir younda bunu düşündüm. “Evren” dedim; “okurken 6 yıl kravat taktın. Şimdi öğretmenlik için mecbur yine kravat takıyorsun. Ama hala bi kıravat bağlamayı beceremiyorsun.“ “Sadece bu kadar mı sanıyorsun beceriksizliklerini“ diye ekledi iç sesim. Liste epey kabarıktı:
Bir türlü ingilizce konuşmayı beceremiyorum.
Yalancı pizza ve (uzun süredir denemedim ama) tarhana çorbası dışında hiçbir yemek çeşidini yapamıyorum.
Hayatımda çok sevdğim insanlara kırıcı olmamayı bir türlü beceremiyorum.
Yeme içme konusunda (özellikle de yatmadan önce boğazıma hakim olma konusunda) iradeli olamıyorum.
En çok sevdiğim spor dalı olmasına rağmen basketbol oynamayı öğrenemedim gitti.
Şiir ezberleyemiyorum.
Eş-dost kim olursa olsun onların karşısında 60 dakikadan fazla algılarımı açık tutamıyorum. Çok konuşmak ve sohbetten yorulmamayı başaramıyorum.
İlk görüşte / tanışmada kimsenin adını hafızamda tutamıyorm.
Gömlek ya da pantolon ütüleme gibi bir beceri kazanamadım. Denemedim değil, yapamıyorum.
Çamaşır ve bulaşık makineleri nasıl çalıştırılır, hiç anlamam.
Pazarlık yapmayı hiç beceremem. Girdiğim ilk dükkandan etiket fiyatıyla bir şeyi hemen satın alma gibi “aceleci” tarafımı yenmeyi başaramadım.
Müşteri temsilcileri ile telefonda sinirlenmeden konuşamıyorum.
Bir türlü “politik” biri olamıyorum. {Sanırım bu bir eksiklik değil yahu}
5 yıldır blog alminde olmama rağmen blog araç gereçlerinin teknik detaylarını, dilini vesaire hiç anlamam.
Bir insan yıllardır en büyük gereksinimlerinden biri olmuş olan bilgisayarına format atmayı bir türlü öğrenemez mi yahu! {Haktan ya da Ozan yaparkenseyrediyordum, çok karışık geliyor bana; bildiğin gibi değil}
Gitar çalmayı beceremedim. {Eve özel hoca geldi olmadı, kursa gittim yine olmadı. En son kardeşim gitarımı satıverdi}
{Bu liste aklıma yenileri geldikçe uzaaaar gider.}