İlk acınılası itirafım: Elimi kestim. Demek ki sakarım ve aylarca parmağındaki yarayla boğuşmuş, onca sıkıntı çekmiş biri olarak fazlasıyla ihmalkarım. Üstelik hastane odasında kitaplarımı doktorun masasına koyarken nasıl becerdiysem kestirmişim elimi. Bitmek bilmeyen doktor muayenesi boyunca elimde peçete kanı durdurmaya çalıştım. Koca poliklinikte bir yara bandı yoktu. Eve dönerken eczaneden aldım da öyle rahat ettim. Hazır hastaneden bahsetmişken detaylara da gireyim. Böylece neden evlenilesi biri olmadığımın ikinci ispatını da sunayım: Hastayım! Bildiğiniz hasta işte. Doktor orama burama vurdu, reflekslerimi ölçtü, esne-gül dedi, gözlerini yum kaşlarını kaldır dedi, sonra benim anlamadığım terimler çıktı ağzından. Başımda iki bayan bir erkek doktor… Bir ara nasıl boşluk bulduysam onca yat-uzan-yürü’lerin arasında genç bayana “siz tıp öğrencisi misiniz?” diye sorma dangalaklığında bulundum. Meğer arkadaşın mesleğinde henüz ilk yılıymış. İhtisasını mı yapıyormuş ne. Önemsemeyen bir ses tonuyla “Hı öyle mi?” deyip salak ayağına yattım artık.
Günün en ağır itirafı: Doktor odasında çocuklar gibi şendim. Oradan oraya zıplarken bir anda gözüm tartıya takıldı. Uzun süredir kilomu ölçmemiştim. Gözlerime inanamadım tam 80 killoyum. Üstelik iki haftadır “pis” rejimdeydim. Yaramış sanki, daha bir olgunlaşıp dolgunlaşmışım. Yıllardır 76’nın üzerini görmemiştim, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hastalığıma gelince: Doktorun da tahminine göre stres kaynaklı bir rahatsızlık. Komik biraz, burada anlatıp da gülünç duruma düşmeyeyim :) Doktor tam emin olabilmek için korktuğum cümleyi sarf etti: Kan tahlili. Yarın kötü bir gün olacak, şimdiden sezinleyebiliyorum :(
Ve en acınılası, en can alıcı itiraf: Bunu okuyunca e-vren