ANLAYAMAZSINIZ

{Temmuz ’07 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

Kendini anlatamayanlar için…

ANLAYAMAZSINIZ

Bazen öyle bir an gelir ki konuşamazsın
Kelimeler çoktan sürülmüştür yalnızlığa
En çok ihtiyacın olduğu anda yoktur o yanında
Karanlık bir çukurdasındır artık tek başına

Ne sen görebilirsin onları
Nede onlar senin yenik düşmüş yanlarını
Her mısra bir çöküştür
Kimse anlamaz gelen en son baharı

Kalbinin fırtınalarını gönderirsin ne fayda
Anlamayacaklar seni
Gözlerinden kan gelirken yazdığın son sayfaları dahi
Varsın anlamasınlar bizim gibileri

Bir sabah uyandığınızda ben olmayacağım yanınızda
Gökten bardaklar boşalırcasına yağmur yağacak
Hiçbir şeyden haberiniz olmayacak
Bulutlar işte o an gözyaşlarım için ağlayacak

Güneşi görmek istemiyorum
Çünkü her yeniden doğuşunda gülen gözlerini görüyorum
Sol yanım en çok böyle zamanlarda sızlıyor
Geceler en çok böyle anlarda dayanılmaz oluyor

Saatlerin yorgun düşüşünde kendimi izliyorum
Bir sarhoş geçiyor önümden aldırmıyorum
Belli etmiyorum ama yarım kalan şiirleri özlüyorum
Belki bir gün anlarsınız diye size yalnızlıklarımı bırakıyorum

Nefes alamadığım her güne bin hasretle sarılıyorum
Ben artık bu diyarlardan gidiyorum
Karanlık geceleri zindan yüreğime atıyorum
Size yaşayamadığım sevinçlerimi bırakıyorum

2007 Temmuz Ayı MisAfiR KaLeMi olan Enis TEKGÜL, 1991 Kocaeli doğumlu ve şu an Aydın’da ailesiyle birlikte yaşıyor. Aydın Sosyal Bilimler Lisesi 10. sınıf öğrencisi Enis, şiir kitapları içinde dolaşmayı, bilgisayarda vakit geçirmeyi ve ailesiyle birlikte olmayı seviyor. En sevdiği şair Nazım Hikmet olan Enis, e-vren günlüğü’nün en genç MisAfiR KaLeMi olma özelliğini de taşıyor.

ANLADIM

Esmer rüzgarlar eser batıdan güneye. Güneyde ses soluk kesilir. Bir zamanların tanıdık kokusu egenin bağrında, bir an yaban bir tada dönüşür. Sevda siyah yazılara dökülür, mekanik tellerde. Cesaret ister esmer rüzgarlar, güneyin buz kesmiş duvarlarından. Yürekteki aşk, hayallerin, hedeflerin karşısında keser sesini soluğunu. Esmer rüzgarlar da katılır, güneyin sırrına. Susar, gömülür sessizliğe. Ve Amerika’yı yeniden keşfetmeyi göze alır, esmer rüzgarlar. Alışırlar yol gözlemeye… Ve Can Yücel’le seslenir Esmer rüzgarlar son kez Güney’e:

ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,
ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat, hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil,
”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen, beklemez,
sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar,
ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…

Can Yücel

facebook’evreni facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik 

30BEŞ YAŞ

Cahit Sıtkı Tarancı denilince akla ilk gelen şiirdir Otuz Beş Yaş. Ya da Yaş Otuz Beş! Yolun yarısı ederi duyar duymaz Cahit Sıtkı ismi beliriverir hafızamızda.

Otuz Beş Yaş şiirinin 35 dizeden oluşması ilginç bir detaydır. Üstelik şiirin yazıldığı 1945 yılında Cahit Sıtkı tam 35 yaşındadır ve bir yıl sonra bu muhteşem dizeler ödüle layık görülür.

Cahit Sıtkı, yolun yarısı dediği 35 yaş’ında yazar şiiri ama ne acıdır ki 70 yaşına varamadan 1956 yılında 46 yaşında vefat eder.

Şaire göre Dante, 35 yaşında yolun yarısındadır ve Dante gibi ortasındayız ömrün dizesiyle sanki dünya edebiyatının büyük ismi, İlahi Komedya‘nın sahibi Dante’ye 70 yaşına kadar ömür biçer. Oysa Dante, Cahit Sıtkı’dan 10 yıl daha fazla yaşar ve 56 yaşında vefat eder.

Peki neden 35 yaş, yolun yarısıdır? Varlık dergisinin Mayıs 2007 sayısındaki yazısıyla Hidayet Karakuş bu sorunun cevabını çok güzel bir şekilde açıklıyor. Hazıra konmayın, merak ediyorsanız alın okuyun :)

ANLAYARAK OKUMA ATÖLYESİ

ŞİİRE DOKUN’UN!

Meslek Liseliler de Kitap Okurun atölye çalışmalarında bugün hep beraber şiir kitaplarının arasına daldık. Kimimiz Orhan Veli‘nin, kimimiz İlhan Berk‘in dünyasında, kimimiz de şiir antolojilerinin yüzlerce dünya seçeneği içinde dolaştı. Bu gezinti sonunda yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi ortaya bir şiir ağacı çıkaracaktık. Ve hepimiz onlarca şiirin içinden en sevdiğimizcümleleri seçip aldık. Şiir, anlatamadığımız duyguları tek bir cümleyle ifade edebiliyordu. Öyle ki, cümle avına çıktığımız bu yolculukta aklımızı başımızdan alan o kadar çok cümleyle karşılaştık ki… Uzun lafın kısası bugün biz yine çok eğlendik :)

3. Haftanın Fotoğraflarını Gör

Öbür Yüzlü Melekler/Soner Dayan

“Yolunu şaşırmış ne kadar mundar kelime varsa, gelip konuyor dilimin ucuna…

Fareli Köyün Yalancısı’ndan…

O, Benim Tanıdığım İlk Şair!

En gururlanarak yazdığım yazılardan biri Soner Dayan Kitabı’yla ilgili bu cümleler. Hem lisansta hem de yüksek lisansta aynı sınıfı paylaştığım Soner, defterlerinde sakladığı, edebiyat panolarında bazen paylaştığı şiirsel yazılarının bir kısmını kitaplaştırdı. Hayatımda tanıdığım ilk şair Soner Dayan, geçtiğimiz ay ilk şiir kitabıyla ölümsüzlüğe giden yolda ilk adımını attı: Öbür Yüzlü Melekler.

KADAVRA
Öyle bir gülümsedin ki fotoğraflara
Sen gittin ama
Gülüşün -unutulmaz-
Çoktan işlemişti zamana

Ve ben
Bırakılmışlığın hoyratlığıyla
Avuçlarımda tuttuğum
Geçmişin ölümsüz sevinçlerini
Öylece
Savurdum hayata

Bi-mekanım şimdi
Knedi şehrimde
Ve yaralı ellerimde
Bir aşktan geriye kalan;
Kadavra

Öbür Yüzlü Melekler’i okudukça, her zaman gelişi güzel kullandığımız kelimeleri alıp böylesine yaşanabilir kılmak ne büyük bir beceri diye düşündüm. Belki günümüzün şair (!) geçinen çoğu popüler ismi “…ilmik ilmik sokuluyor tenime yazık bir yalnızlık” cümlesini kuramazdı, Soner gibi…

KİTAP-LIK’ın Beklediğim Sayısı

Her yılın Şubat ayını iple çekiyorum çünkü, Kitap-lık dergisi Şubat sayılarında geleneksel olarak Şiir Yıllığı yayınlıyor. Apayrı bir çalışma, bir kitap olarak üstelik. Derginin 100. sayısı bende hayal kırıklığı yaşatsa da Baki Asiltürk, hazırladığı Şiir Yıllı 2006 ile çok iyi bir iş çıkarmış. Kitap-lık’ın 102. sayısında Sabahattin Ali‘nin 100. yaşı sebebiyle özel bir dosya da var.

Bugün Pazar, Kitap-lık için ideal ama geç kalınmış bir okuma günü. Bunun yanı sıra {bu kelime çok karıştırılır bu arada, ayrı yazılacak} pazar pazar ciddi kararlar aldım. Ne de olsa yarın okul açılıyor, yeni bir eğitim dönemi. Dedim ki, artık pazar günleri bilgisayarın yanından bile geçmeyeceğim. İnternete girmeyeceğim, bilgisayara dokunmayacağım. Bunu ileride cumartesi günlerine de yayacağım ve artık hiçbir haftasonu internetin i’sine elime sürmeyeceğim. {Benim için tutması zor bir söz.}

Akşam eve girdiğim gibi cep telefonumu kapatacağım. Geçtiğimiz aylarda bunu başarmıştım. Her başarı takdir edilmez, kızan arkadaşlarımdan biliyorum :) Hele ki, yatarken yatağın baş ucuna koyulan cep telefonlarından midem bulanıyor artık.

Son hafta iki gitar dersini astım. Çok ayıpladım kendimi ama baktım gidesim yok. Öğrenemiyormuşum gibi hissettim. Bir yılgınlık, bir boş vermişlik. Ama bu gün, devam etme kararı aldım. Başladığı işi yarım bırakmak, bana yakışmaz :) Yarın akşam gitar omuzumda, yoldayım yine; hazır Yaprak Dökümü dizi müziğinin üzerinde çalışmaya başlamışken…

Dün öğleden sonra taktım MP3’ü kulağıma, mahallenin etrafında daire çizdim. Yürüdüm yürüdüm ve yürümeyi ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Akşam da kuş gibiydim ne güzel. Spor gibisi yok. Yeni ders programım belli olsun, şu düzenli yürüyüşlerin elinden tutacağım yine.

Son yasak kararım. Bunu başarmak benim gibi çay tiryakisi biri için çok zor ama ciddi ciddi kafaya koydum: Akşamları çay içmek yok! Uykusuzluk ve kansızlık yapıyor. Üstelik sinir bir de… Uyku düzenim bozuluyor, yatakta dört dönüyorum. Ne işe yarıyor çay, aslında hiçbir işe.