Küçük Bir Adam Büyük Bir Armağan

Hüss‘ün doğum gününü kutladık az önce. 9 yılı devirdi. Dünyaya geleli tam 10 yıl olacak 365 gün sonra. Hayat ne kadar hızla akıyor. Daha dün gibiydi; doğduğu haberini aldığımda Denizli’deydim. Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi koridorlarında final sınavlarım için koşuşturuyordum. Finalleri bitirip bir an evvel Aydın’a dönmek ve Hüss doğduğunda orada olmak istiyordum. Safiye Sultan telefonla müjdeyi verdiğinde ders çalışmayı bırakıp bebek eşyası satan dükkanlara atmıştım kendimi ve Hüss’ün bebekliği boyunca asla yatmayı kabul etmediği bir ana kucağı almıştım ;) Son finale, valizim ve ana kucağıyla gitmiştim. Sınıf arkadaşlarım az sonra başlayacak finalin heyecanındaydı bense onlara, Hüss’e aldığım hediyeyi gösterme heyecanında ;)

Hüss’ün ailemize katılışının heyecanı 9 yıldır tazeliğini koruyor ve arkama dönüp baktığımda Hüss için hayalini kurduğum pek çok şeyin ne kadar çabuk gerçekleştiğini görünce şaşırıyorum. Onun hep ilkokula başlayış gününü merak ederdim. 9. yaşını doldurduğu bugün 4. karnesini elinde tutuyordu. Oysa ana sınıfına başladığı ilk gün, ilkokula kaydolduğu gün, aldığı ilk karnesi  daha dün gibi aklımda.

Hüss, bizim için “bir bebeğin büyümesine birebir tanıklık ettiğimiz” ilk çocuk. Belki de bu yüzden, bu dünyadaki dokuz yıllık serüveninin hemen hemen her gününü beraber yaşamış olmanın verdiği apayrı bir bağla bağlıyız ona. O, bildik bileli küçük bir adam ve büyük bir dünya bizim için.

Bugün beni duygulandıran bir başka detaysa Hüss’ün İş Bankası’na gidip “işçi çalışan amca” dediği banka personelinden karne hediyesi olarak aldığı iki kitaptan birini özellikle benim için ayırması: Rıfat Ilgaz‘ın Öyküleri

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

2009 İstatistik Bilgileri

e-vren günlüğü’nün arka penceresinde en keyifli işlerden biri her yılın sonunda onun istatistik detaylarını çıkarmak oluyor. Raporları incelerken epey ilginç ve ayrıca komik bilgilerle karşılaştım. Komik’ten kastım arama motorlarıyla e-vren günlüğü’ne ulaşanların hangi arama’larla buraya düştükleri ;) Bu konu, haftalarca sürecek ayrı bir yazı dizi olacak gibi ;)

2009’da dünyadan 69 ülkenin, Türkiye’den 45 şehrin ziyaretçisini ağırlamış e-vren günlüğü. Her yıl olduğu gibi evrengunlugu.net’in merkezi Aydın, ziyaretçi sayısı bakımından 4. sırada yer alıyor ;) İstanbul, Ankara ve İzmir yine başı çekiyor.

İstatistik bilgilerinde Continue reading →

Pamukkale Üniversitesi’ndeydik

Pa.muk.ka.le Ü.ni.ver.si.te.si 2009

Özellikle 2010 Üniversite Sınavına girecek olan öğrencilerimizi sene başında motive edebilmek ve onlara, aylar sonra kazanmaları muhtemel üniversite ortamını önceden gösterebilmek adına dün Pamukkale Üniversitesi‘ndeydik.

Turgut Hocam'la PAÜ'de...

2001 ÖSS’de kazandığım 2003 ÖSS ile ayrıldığım PAÜ Fen Edebiyat Fakültesi‘ydi ilk durağımız. Haftalar öncesinden Turgut Hocam‘la haberleşmiş, Continue reading →

Beklenen Düğün…

Gece saat 00.30’da Harun‘un kardeşi Ümran‘la McDonalds’ın bahçesindeyiz. “Düğün güzeldi değil mi?” diyor. “Evet güzeldi, ben çok keyif aldım” diye cevap veriyorum. Yanıtım gayet samimiydi de içimde nedense tuhaf bir gariplik vardı. İnsanın en yakın dostunu evlendirmesi, insanın içini biraz burkuyormuş. Belki de bu hisse tek ben kapılıyorumdur. İnsanların evlendikten sonra eskisi gibi olmadığı tezini ısrarla savunanlardan mı etkilendim nedir bilmiyorum. Haftalardır konuşulan, hazırlığı yapılan düğün bir çırpıda olmuş bitmiş, hatta biz kalkmış Aydın’a gelip Harun’un kardeşiyle MilkShake içip yorgunluk bile atmışız :) Hayat ne kadar da özetten ibaret!

İnsan kendi düğününde en yakınındakini göremezmiş. Biz de Harun’la pek bir araya gelemedik. İnsan nereye yeteceğini, kime yetişeceğini şaşırıyor böyle zamanlarda. Neyseki damadımız halay çekerken gözlerimizle anlaşabildik. Ümran’a düğünün sonrasında Harun’la nasıl tanıştığımızı anlatıyorum içimde gereksiz bir hüzünle. Pamukkale Üniversitesi anfisindeyiz. “Ne kadar güzel, ne kadar efendi bir çocuk” diyorum. “Bu insan benim hayatımda mutlaka olmalı” derken, Harun elini uzatıyor bana: “Merhaba, Aydınlısın galiba. ben de…” Ve aradan 4 yıl geçiyor. Dört yılda onca şey yaşadık, paylaştık ancak onu benden önce dünya evine sokacağım hiç aklıma gelmezdi :)

Dokuz Yıl Sonra Konya

1998 yılında ilk ÖSS’ye girdiğim günün gecesi Konya‘ya yola çıkmıştım. O zaman Abdullah abim gezdirmişti beni. Selçuk Üniversitesi‘ne hayran kalmış, ilk tercihlerimde burası yer almalı demiştim. Üniversite hayallerim Konya’dan çok sonra gerçekleşti. Pamukkale Üniversitesi’nin Fen Edebiyat Fakültesi girişinde Türkiye Eğitim Gönüllüleri‘ne gönüllü kaydı alınıyordu ve nasıl da heyecanla formları doldurmuştum. Ama ne var ki bu ilk gönüllülük atağımda ne beni ne de form dolduran diğer sınıf arkadaşlarımı arayan soran olmamıştı :)

Ateş Böceği Tırı‘nda başlayan gönüllü abilik-ablalığı, atölyeler, eğitimler, projeler, proje koordinatörlükleri, büyük organizasyonlar takip etti. Gönüllülük muhabbetlerinden sabah sabah içimiz bayıldı diyen gençliğin yanında biz hep birkaç kişi olduk. Birkaç yüz’ün arasında birkaç kişi yol aldık sosyal sorumluluk bilinciyle, toplumsal sorumluluk faaliyetlerinde. Ve ölene kadar devam etmesini dileğimiz bu heyecanın ve sorumluluğun geldiği son nokta Yeryüzü Gönüllüleri oldu.

Ulusal Ajans‘ın Avrupa Birliği Gençlik Programı kapsamında Eylem 1 (Avrupa İçin Gençlik) Eğitimi, ısrarla “Kağıt üzerinde değil sahada gönüllüğü” savunan bizler için en büyük hayallerden birine açılan önemli bir kapıydı. Ve 9 yıl sonra yine Konya’da 29 Nisan’dan 4 Mayıs’a kadar sürecek bir büyük proje eğitimi macerası… Yarın sabah bu büyük maceraya doğru yol alıyorum, içimde kocaman bir heyecanla…

YOL AYRIMI

Rahmetli babam, Türkçe öğretmeni olmak istediğimi söylediğimde çok sinirlenmiş, epey de azarlamıştı beni. Oğlunun tercih ettiği meslek öğretmenlik olmamalıydı. Kendince haklı sebepleri vardı belki de. O zaman henüz ortaokul 2. sınıftaydım. Ceketinin içinde kaybolan; gri pantolonu, lacivert kravatıyla küçük bir delikanlıydım. Babamın bu olumsuz tepkisine rağmen Türkçe öğretmenim Gülgün SARGIN‘a söz vermiştim kara tahtanın önünde, sınıfın huzurunda: Ben Türkçe öğretmeni olacağım!

Henüz Lise 1. sınıfın ikinci dönemindeydim ki babamı kaybettim. Bunu berbat lise yılları takip etti. Yaşanılan sıkıntılar her yıl ÖSS’ye yansıdı. Zar zor girebildiğim PAÜ Edebiyat’tan, ADÜ Edebiyat’a geçtim. Aradan 13 yıl geçti… 13 yıl önce öğretmenime verdiğim sözü yerine getirip getirmeyeceğim şu birkaç gün sonra belli oluyor. Babam mutlu olacaktır eminim: Son birkaç yıldır öğretmen olma fikrimden vazgeçtim. Üniversitede kalıp yükselmeyi hedefliyorum çünkü. Formasyon almayı, atanıp bir öğretmen olmayı öylesine çıkarmıştım ki kafamdan, tezsiz yüksek lisansa bile başvurmayacaktım neredeyse.

Aylardır süren sıkıntılı bekleyiş yarın sona eriyor. İki gün arka arkaya yüksek lisans mülakatlarına giriyorum.

Şartlar insanı birden çok alternatife yönlendiriyor. 13 Eylül’de formasyon, 14 Eylül’de tezli yüksek lisans mülakatlarına giriyorum. Sonuçlar açıklanacak ve yeni bir yol seçilecek. Ya bir programı ya iki programı kazanacağım ya da hiçbirini kazanamayacağım. Tercihler değişecek, yeni adımlar atılacak.

Ya rahmetli babamın 13 yıl önce karşı çıkmış olduğu ya da benim son birkaç yıldır vazgeçtiğim öğretmen olma şansına veda edeceğim. Belki de öğretmen olabilmek adına bir yola gireceğim, yüksek lisans hayallerime veda edeceğim.

İlk defa verdiğim bir sözü bu kadar çok “tutma{ma}k istiyorum!”

MANİK’İZ, DEPRESİF’İZ

3 Eylül – 4 Eylül arası 24 saatlik bir tatildeydim Çine‘de. Ailecek gittiğimiz Neriman ablamlarda çatlak yeğenim Şaziye ile maden mühendisi adayı yeğenim Arif‘in ısrar ve tehditleri sonucu bir gece sabahlamak durumunda kaldım. Eski günleri özlemiştim aslında. Çünkü Pamukkale Üniversitesi‘nde okurken Neriman ablamlar da Denizli’de oturuyorlardı. Her haftasonu ya da bazı akşamlar onlara gider; yeğenlerimle, gelen geçenin kafasına balkondan mayonez şişesi fırlatırdık :) Ne bileyim, deli gibi eğlenirdik işte. Dün gece yine aynı zevki aldım. Ders ders ders, mülakat mülakat mülakat derken, 24 saat de olsa bir dinlenmeye ihtiyacım vardı. Biz yine tozuttun anlayacağınız.

Şaziye’m, Nur’um, Manik Depresif’im de bol bol fotoğraflarımı çekmeyi ihmal etmedi.

Fotoğraf: 5 Eylül ’06 / Çine