Huzur mu Mutluluk mu?

On yıl önce bu soruya kesin bir dille “huzur” cevabını veriyordum. Her iki sözcüğün sözlük anlamlarını bir kenara bırakıyorum; bana göre mutluluk daha kısa süreli, daha kolay ve dış etkenlere bağlı bir duygu durumu. Huzursa benim için çok daha manevi, ruhsal, derin ve uzun süreli bir duygu. Kısa süreli mutsuzluklar yaşayabilirim, buna dayanabilirim ama en ufak bir huzurluğu, kısa süreli de olsa asla yaşamak istemem. Çünkü gerçekten göğsümün üzerine kocaman bir beton blok koyulmuş gibi hissediyorum.

Her işin başı huzur, en azından benim için böyle

Yine on yıl önce ben de her işin başının sağlık olduğuna inanırdım. Belki de hepimize ezberletilen, kalıplaşmış söylemlerden biri olduğu için “her işin başı sağlık” deyip geçiyordum. Ancak zamanla, o çok önemsediğim “huzur”un benim için sağlıktan daha önemli olduğunu fark etmeye başladım. Kendi adıma içimdeki huzuru kaybettiysem sağlığımın, cebimdeki paranın, boğazımdaki lokmanın bir anlamı kalmıyor. Seyrettiğim filmden, dinlediğim müzikten, yediğim yemekten tat alamıyorum. İçime huzursuzluk çöktüğünde üzerime de adeta kara bulutlar çöküyor, elimin ayağımın canı kesiliyor. Sanki ayaklarıma zincir vurmuşlar gibi yavaşlıyorum, çalışamıyorum, hayattan zevk alamıyorum.

Huzur, hayatımda sahip olduğum her şeye ve yaşadığım ana anlam katan, bütün bunları değerli kılan bir his. Bozulan sağlığı ilaçlarla, tedavi yöntemleriyle bir şekilde yerine getirmek mümkün de huzursuzluğun çaresini bulmak… işte o çok zor.

O yüzden bana huzur verdiğini düşündüğüm ne varsa hayatıma dâhil etmeye çalışıyorum. Bana huzursuzluk veren -ki çoğunlukla insanlar bunu yapıyor- her türlü etkenden, olaydan uzak duruyor, bunları hayatımda azaltma yoluna gidiyorum. İnsan insan yükünü alır derler, bazı durumlarda doğrudur da ama ben en çok “az insan çok huzur” sözüne inanırım. Deneyimle sabit.

telegram

Noktalama İşaretleri Çok mu Gerekli?

Ben en çok noktalı virgülü sevdim

Herhangi bir yazıyı okurken veya önüme düzeltmem için bir metin verildiğinde hem noktalı virgülü (;) -tabii doğru yerde kullanıldıysa- hem itibarıyla sözcüğünü gördüğümde, bana yazının sahibi hakkında fikir verir. Çünkü noktalı virgülün kullanım alanını bilen azdır, onu seven de… İtibarıyla sözcüğü de çoğunlukla itibariyle şeklinde yanlış yazılır. Anlarım ki elimdeki metin, Türkçe konusunda normalin üzerinde seviyeye sahip okur yazar biri tarafından kaleme alınmış.

Continue reading →

Ateş, cürmü kadar mı cirmi kadar mı yer yakar?

Cürüm mü cirim mi?

Siz söz konusu atasözünü “Ateş olsa cürmü kadar yer yakar” şeklinde mi “Ateş olsa cirmi kadar yer yakar” olarak mı kullanıyorsunuz? Büyük ihtimalle cevabınız ilki olacak. Çünkü bununla ilgili Instagram ve Twitter’da anket açtığımda da büyük çoğunluk “cürmü kadar” seçeneğini işaretledi.

Continue reading →

İstanbul’da 10. Yılım

On yıl önce bugündü; beni uğurlayan aileme, geri geri giden otobüsün en ön koltuğunda el sallıyordum. Bugün artık olmayan Aydın’ın eski garajından İstanbul’a yola çıkarken yeni hayatımda neler yaşayacağımı, çalışmaya başlayacağım işin ne kadar süreceğini, hep korkarak baktığım o devasa şehre uyum sağlayıp sağlamayacağımı bilmiyordum. İstanbul’da on yılı devireceğimi, zaten asla hesap edemezdim. Yaklaşık 10-11 saat sonra Esenler Terminaline indiğimde iki valizim ve beni karşılamaya gelen biri yeğenim biri eski sınıf arkadaşım iki kişi vardı. Aradan geçen on yıllık süreçte yeğenim Ali Rıza da arkadaşım Ahmet de İstanbul’dan farklı şehirlere taşındılar. Esenler Terminaliyse, yıkılan Aydın Otogarının aksine son birkaç yılda âdeta küllerinden yeniden doğdu.

Continue reading →

Hat ve Tezhip Sanatçısı Muhammet Mağ’la Söyleşi Gerçekleştirdim

musannat.com için yaptığım söyleşilerin üçüncüsü yayında. Hat ve tezhip sanatçısı Muhammet Mağ, Türk hat sanatına “zülüflü elif”i kazandıran isim. Hat sanatının “Türk” sanatı olduğunu, “Türk”ün yerine “İslam sanatı, güzel yazı” denmesinin sahip olduğumuz hazineyi basitleştireceğini savunuyor. Hat ve tezhip sanatının aykırı ismi Mağ, camilerde kültür – sanat etkinlikleri düzenlenmesine de karşı.

Söyleşinin tamamını musannat.com‘da okuyabilirsiniz.

Her blog, arkasında yazarının yalnızlığını barındırır

Kişisel bloğum e-vren günlüğü, 27 Temmuz’da on yedi yılı devirdi. Bu vesilesiyle yazıyı İstanbul’da yazmayı planlıyordum ancak dönüp dolaşıp Aydın’da, e-vren günlüğü’nün de doğduğu şehirde yazmak nasip oldu. İlk yedi yıl Aydın’dan yazdığım yazıların son on yıldır yaşadığım İstanbul’dan yazılıyor olduğu gerçeğini de buraya not düşeyim.

Continue reading →