İnsanın en büyük savaşı yine insanla… birbiriyle… kendiyle!
Merdivenleri koşar adımlarla çıkan insanların arkasından hep derin bir sükûnetle baktım. Sakin bir hayat, sessiz bir dünya aradım. Continue reading →
İnsanın en büyük savaşı yine insanla… birbiriyle… kendiyle!
Merdivenleri koşar adımlarla çıkan insanların arkasından hep derin bir sükûnetle baktım. Sakin bir hayat, sessiz bir dünya aradım. Continue reading →
Yazının başlığını ‘Google’a sordular, beni böyle buldular’ şeklinde güncelleyebilirim ama hemen konuya girmek istiyorum.
e-vren günlüğü’ne 2014 yılı boyunca Google’da hangi aramalar yapılarak gelindiğine baktım. Anahtar kelimelerin yanında her zamanki gibi Google amcaya doğrudan soru soranlar vardı ki bunlardan dikkatimi çeken 10 tanesine bu yazımda yer vermek istedim.
İşte, 2014’te bazılarınızın yolunu bu bloga düşüren o tuhaf sorular: Continue reading →
Her yeni teknoloji eskisini ortadan kaldırır diye yaygın bir kanı vardır. Cep telefonları, gittikçe ‘akıllı’ bir hal almasına rağmen kol saatleri var olmaya devam ediyor. Televizyon, ilgiyi kendisine çekmesine rağmen ne tiyatroyu ne de sinemayı tamamen tarih sahnesinden silebildi. Öye ki bilgisayar, internetle birleşince bile televizyonu tahtından edemedi. Hatta bükemediği eli öpüp ‘smart televizyon’ şekline büründü. Dizüstü bilgisayarlar masaüstü bilgisayarların, tabletler dizsütü bilgisayarların, akıllı telefonlar tabletlerin korkulu rüyası haline geldi. Bisiklet de motosiklet ve arabalara inat üretilmeye, kullanılmaya ve sevilmeye devam ediyor. Continue reading →
“Geçmiş sadece heykelleri ortaya çıkartmak değildir, yazıyı ortaya çıkartmaktır.” diyor Yavuz Bahadıroğlu, Dergi Bâb-ı Âli‘nin koleksiyon nüshasında. Kendisiyle yapılan söyleşide yazılı materyalin çok önemli olduğunu; onun sayesinde geçmişin tanınabileceğini ve geleceğe yürünebileceğini dile getiriyor.
Bahadıroğlu, 1980’li yıllarda gazetelerde edebiyat köşelerinin olduğunu hatırlatarak bugün gelinen noktanın çok da iç açıcı olmayışını şu sözlerle eleştiriyor: Continue reading →
Nasıl ki gittikçe küçülerek ışığı zayıflayan mumu, sönmemesi için en hafif bir rüzgardan bile koruruz; içimde gittikçe zayıflayan kendi ışığımı da en küçük bir huzursuzluktan koruma telaşına düştüm. Yaş 35’e doğru hızla yaklaşırken gönlümü yoran, huzurumu kaçıran durumlar karşısındaki sabrımın da azaldığını hissediyorum. Continue reading →
Küçücük bir evreni koca bir dünyaya sığdırmaya çalışmanın yol açtığı ızdırapla yazıyorum bu satırları.
Önce çok sevdiğim insanlarımı aldılar ellerimden; doğup büyüdüğüm toprakları ve sonra geleceğimi… Olmak isteyip de olamadığım mesleği; aşık olduğum işi… Çok değil, birkaç yüz çocuğum vardı; önce beni aldılar onların ellerinden sonra onları dağıttılar dört bir yana. Continue reading →
Benimle ilgili bilmediğiniz bir gerçek var. Her geçen gün ölüme daha çok yaklaşıyorum.
Birgün ‘Bu satırları okuduğunuzda ben çok uzaklarda olacağım’ cümlesiyle başlayan bir yazı bırakır mıyım ardımda bilmiyorum ama yaşadıklarıma dair tahammülüm azalıyor. Continue reading →