Blog yazarlığında uzun ömürlü olmanın 3 kuralı

2005 yılından beri blog yazıyorum. Zaman zaman yazılarımın sıklığı azalsa da ne yazmayı bıraktım ne de bloğumu kapattım. Çünkü en başta “yazma” eyleminin kendisine, sonrasında blog denen bu harika sisteme tutkuyla bağlıyım.

Yirmi yıla yaklaşan blog yazarlığı deneyimim sayesinde rahatlıkla söyleyebilirim ki gerçek bir blog sahibi ve uzun soluklu bir blog yazarı olabilmenin üç temel şartı var: Var olma tutkusu, iç motivasyon, istikrar. Bu şartlar elbette çoğaltılabilir ama insanı blog sahibi yapan özellikleri bu üç başlıkta özetleyebilirim. Bu arada bu bahsettiklerim, “kişisel” bloglarla ilgili. Marka bloglarının, gelir odaklı gölge blogların dinamikleri onlara özgü.

Birinci kural: Var olma tutkusu

İster gizli yazarlı ister benim gibi ismiyle cismiyle ortada biri olsun, her blog yazarı “var olma” amacıyla yazar. Var olmaktan kastım, dijitalde varlık göstermek. Tabii, dijitalde kurulan sağlam varlık gerçek hayata, sosyal yaşama da zamanla yansımakta. Yıllarca blog yazabilmek için bence sarsılmaz bir var olma tutkusuna sahip olmalısınız.

Blog, her zaman merkezde tutulmalı

Dijitalde varlık gösterme güdüsü, var olma çabası bir bloğun ömrünü de blog yazarının motivasyonunu da uzun ömürlü kılmakta. Sosyal medya hesaplarında varlık göstererek de dijital varlığınızı besleyebilirsiniz. Ama benim şartım, her zaman bloğunuzu, merkezde tutmak. Sosyal ağlarda elbette profillerimiz olacak, onları da kullanacağız. Bu konudaki önerim, merkeze bloğu alma şartıyla kendinize tek bir odak mecra seçmeniz. Örneğin bu, benim için Instagram. Fakat Instagram profilimde “Evren’in asıl merkezi” diyerek blog adresimi işaret etmeye de önem veririm. Blogda ev sahibi; sosyal medya hesaplarında kiracı olduğumuz gerçeğini unutmamalıyız.

İkinci kural: İç motivasyon

Şartların her biri elbette önemli ama her işte olduğu gibi uzun ömürlü bir blog yazarı olmakta da iç motivasyon çok daha belirleyici. Para kazanma, meşhur olma gibi dış motivasyonlar kısa vadede elde edilemeyince yerini vazgeçmeye bırakıyor. Blog da insana kısa vadede gelir ve tanınmışlık getirmemekte. Yazarak rahatlama, insanlara faydalı olma, değer üretme, bilgi ve deneyimlerini paylaşma iç motivasyonlarıyla yola çıkanların bu motivasyonları, hemen hemen hiçbir koşulda yok olmamakta. 2005’ten beri blog yazmamı sağlayan da bu yola iç motivasyonla çıkmış olmamdır. Türkiye’nin en tanınan blog yazarlarından değilim, blogdan hâlâ para kazanamıyorum. Sosyal medya fenomenleri, influencerlar ile kendi tanınmışlık düzeyimi ve ekonomik durumumu kıyaslamaya kalksaydım, dış motivasyonun hayal kırıklığıyla hareket etseydim şu an bu yazıyı okuyamaz, bu bloğu Google aramalarında da bulamazdınız.

Üçüncü kural: İstikrar

İstikrar, hemen her işte başarıyı zaten getirmekte. Elbette zevk almadığınız, vaktinizi gereksiz harcamanıza yol açan uğraşlarda istikrarlı davranmanın bir anlamı yok. Ama dijitalde var olma isteği ve sağlam bir iç motivasyonla blog yazmaya başladığınızda alet çantanızda “istikrar” anahtarı da mutlaka bulunmalı. Önemli olan uzun zaman aralıklarıyla üç beş yazı yazıp bırakıp bloğu yıllarca açık tutmak değil. Asıl önemli olan onu düzenli olarak beslemek ve güncel tutmak. Bu, aşağıda da bahsedeceğim, özveriyle inşa ettiğiniz dijital kimliğinize, yani kendinize ve okurlarınıza / ziyaretçilerinize saygısızlık.

Güven

Bir blog yazarı içten bulunduğu, eğlendirip güldürdüğü veya yazılarıyla duygulara tercüman olduğu için mi okunur? Bunlar da etkili ama okurlarında / ziyaretçilerinde oluşturduğu güvenin diğerlerinden çok daha etkili olduğuna inanıyorum. Bir blog yazarı bu yolculukta elbette önce kendine, yazılarına, içeriğine güvenecek. Bunların yanında inşa ettiği blog, ortaya koyduğu yazılarla da karşı tarafta bir güven oluşturabilmeli. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, ona güvendiğimiz için okumuyoruz ki, diyebilirsiniz. Bu açıdan bakıldığında, bu mantık doğru gibi duruyor. Ama Tanpınar’ın edebiyatına, kurgudaki ustalığına farkında olmadan ya da bilinçli şekilde güveniyoruz ki onu ve diğer yazarları okumayı tercih ediyoruz. Ayrıca blog yazarı, yaşayan ve güncel olan bir özelliğe sahip. Bu açıdan da hem yazdıklarına güvenmeli hem de güncel paylaşımlarının güvenilirliği konusunda ziyaretçilerin kafasında soru işareti oluşturmayacak güveni verebilmeli. Diğer yandan her yazısında gizli ya da açıkça size bir ürün satmaya, bir markanın reklamını yapmaya çalışan blog yazarına da ne kadar güvenebilirsiniz?

Fayda

Blog bir anlamda, internet kullanıcısıyla blog yazarı arasında paraya dayalı olmayan bir alışveriş. İlk etapta sadece kendimizi rahatlatmak, içimizi dökmek amacıyla blog yazmaya başlamış olabiliriz. Bu işi ciddiye alan aklı başında her blog yazarı, belli bir süre sonra, yazdığı yazıların içeriğiyle ilgili sorumluluk duymaya başlamakta. Buradan sanat için mi blog, toplum için blog gibi bir tartışmayı da alevlendirmek mümkün ama böyle bir konuya hiç girmeyeceğim. Bir bloğun uzun ömürlü olması, okurunun da faydasını gözetmesine bağlı.

İtibar

Yukarıdaki kuralları sindirerek yıllardır yazan her blog yazarının dijital mecralarda az çok bir itibara sahip olduğunu düşünüyorum. Bu, ne reklamla ne parayla sağlanamayacak bir itibar. Bugün bu itibarı edinmiş herhangi bir blog yazarının, atacağı bir e-postayla açamayacağı kapı olduğunu sanmıyorum. Çünkü bir blog yazarının para kazanmak, menfaat elde etmek, tanınırlığı artırmak amacıyla bir girişimde bulunmadığının, iletişime geçmediğinin normal düzeyde dijital okuryazarlığı olan hemen herkes farkındadır.

Güvenilir dijital kimlik

Doğru düzgün bir blog sahibi olmanın en güzel getirilerinden biri de sağlam bir dijital kimlik. Google’da aratıldığınızda çıkan sonuçların en başında sizin blog adresiniz olmalı. Çünkü sizi arayanlara kendinizi, en iyi yine kendiniz anlatırsınız. Blog sayesinde inşa edeceğiniz dijital kimliğinizle, internetteki varlığınızı da güvence altına almış olursunuz. Ayrıca farklı sosyal hesapların izin verdiği kadarıyla değil bloğunuzda dilediğiniz kadar kendinizi ifade etme özgürlüğünü de elinizde tutarsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir