16 yıldır blog yazılır mı?

Yazılır… Yazılıyormuş. Ama asıl önemli soru, blog yazmaya yıllardır niçin devam edildiği. Bu soruya birçok yazımda ve YouTube videolarımda cevap verdim. Blog yazarlığında on altıncı yılımı doldurduğum bugün, bu uzun soluklu yolculuğa başka bir açıdan da baktım:

2005 yılında blog yazmaya başladığımda bu iş için bana para verilseydi, on altı yıldır blog yazmaya devam eder miydim? “Para kazansaydım” demiyorum, “bu iş için bana maaş ödenseydi, ücret verilseydi” diyorum.

Yazmanın zahmetli ve belli bir kültürel birikim gerektirdiği, bu sebeple de dışarıdan göründüğü kadar kolay bir uğraş olmadığı çok açık. Hele ki blogda yazmaktan bahsediyorsak zahmeti ve zorluğu biraz daha artıyor. Bu sebeple blog yazmak biraz daha gönül işi. Sadece “iç motivasyon”la uzun yıllar sürdürülebilir. Bu süreçte Google reklamları veya ücretli tanıtım içerikleriyle blog yazarı bir şekilde gelir elde edebilir, ederse bu da onu motive eder elbette. Ama…

Başkalarının isteği ya da finanse etmesiyle, maaş ya da ücret karşılığı yıllarca blog yazmak, bir bloğu güncel tutmak ne kadar mümkün emin değilim. Bahsettiğim şeyin dünyada örneği var mı, o konuda da bilgim yok. Kurumsal bloglar ve marka blogları da bahsettiğim konunun dışında zaten. Kişisel olarak kendi uğraşınız, emeğiniz, istek ve arzunuzun karşılığında inşa ettiğiniz bloğun on yıldan fazla süredir kapanmadan, güncelliğini yitirmeden devam edebilmesinden bahsediyorum. “Akmasa da damlıyor” dedirten ufak reklam gelirleri -ki bu gelirler, bloğun hosting, domain giderleri ile aldığı zamanın yanında devede kulak- kimsenin yıllarca blog yazmasını sağlamaz; eğer bunu kendinizi ifade etme, arada bir de olsa dijital notlarınızı tutma isteğiyle yürekten yapmıyorsanız.

İş güç, hayat telaşı, diğer yandan sosyal ağların da pratikliği bloglarımıza daha az zaman ayırmamıza yol açsa da bütün bu etkenlere rağmen çok az yazsa bile bloğunu asla kapatmayan arkadaşlara saygı duyuyorum. Bu çok ciddi bir emek ve hepsinden önemlisi kişinin kendi dijital mirasına ve kendisine duyduğu saygının göstergesi.

Kişisel değil kitlesel blog

Kişisel bir uğraş olarak başlansa da blog, yazdığımız yazılarda hayatımızdaki insanlardan bahsettiğimiz, onlarla beraber çektirdiğimiz fotoğraflara yer verdiğimiz için bir süre sonra sadece bize ait olmaktan çıkar. Hatta göz ardı ettiğimiz çok önemli bir incelik daha vardır: Yorumlar. Ziyaretçiler, değer görüp emek harcayarak görüş, beğeni ya da teşekkürlerini ifade ettikleri yorumlar yazdıkça, bizim yazımızı tamamlar ya da geliştirirler. Artık bloğumuzda sadece bizim değil hayatımızdaki birçok insanın ve yorum sahibinin de imzası vardır. Hal böyle olunca bireyesel uğraşla ortaya koyduğumuz kişisel blog, birçok insanın katkısı, varlığı ve dijital ayak iziyle kitlesel bir bloğa dönüşür.

16 yıllık e-vren günlüğü içerisinde sadece ben yokum. Hayatımda yer edinmiş birçok insanın da aslında anıları yer alıyor. Bu sebeple, günün birinde sıkıldım artık deyip bu bloğu kapatmak kendime ve bu blogda ismi, hatırası yer alan diğer insanlara da saygısızlık olur. Yazılara yapılan yorumlar bile harcanan bir emeğin ürünü. Yorum sahipleri yazdıkları yorumları hatırlamalasalar bile burada kıymetli birer dijital imza bıraktılar. Kendi emeğimi, yazılarımda bahsini geçirdiğim, beraber fotoğraflarımızı paylaştığım kişilerin hatırasını ve yorum yapan ziyaretçilerin nezaketini çok geçerli ve zorunlu bir sebep olmadıkça siber dünyanın çöplüğüne niçin göndereyim?

Bütün bu görüş ve düşüncelerden yola çıkarak on yedinci yaşına giren e-vren günlüğü‘nün ben yaşadıkça var olmaya devam etmesini dilerim.

telegram

e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

13 Comments

  1. Merhaba Evren.Çok zaman oldu. Blogunu nasıl bulduğumu bile hatırlamıyorum. :) Sosyal medya platformlarının artmasıyla insanların okumaktan çok bakmaya yöneldiği bu zamanlarda blog yazarı olarak varlığını sürdürmen ancak tutku ve içtenlikle ifade edilebilir. Neyse ki okumayı sevenler var hala.
    Buralarda bir yerlerde olduğunu bilmek güzel. Bir digital ayak izi bırakılacaksa böyle olsun.
    Sen hep yaz.
    Devam… :)

  2. “Bütün gayretim anlatabilecek bir hikâyem olsun diye..”

    16 yıl boyunca devam eden ve bir 16 yıl daha devam etmesini umduğumuz hikayenizi bizimle sabırla paylaştığınız için teşekkür ediyorum Evren hocam.

    Selamlar sevgiler..

  3. Blog değil 16 yıl, bir ömür yazılır. Okumanın ve yazmanın tadına varan kişilerin blog yazarlığını bırakması elbette mümkün değil. Ben de kendi adıma blog yazarlığını bıraktığımı söyleyemem. Başka bir adrese taşındım diyelim. Son bir yılım yoğun ve yorucu geçmiş olsa da, artık tekrar sahalara döndüm diyebilirim. Artık daha çok okuyacak, daha çok yazacağım…

  4. Yazılır ağabey yazılır. Hatta bloglar öldü diyenlere rağmen yazılır. Kişisel blog öldü diyenlere ise ayrıca uyuz olunur. Diyecek bir şey yok. Bloglar ölseydi, Bill Gates blog yazmazdı :)

  5. Aşağı yukarı aynı yıllarda başlamışız. Sizden 1 yıl sonra bu maceraya başlamışım. Çocukluk anılarım aklıma gelince bazen duygulanıyorum. Çocukken internetten para kazanma yollarını arıyordum. Bu alanda çabalıyordum. Şimdi neredeyse herkes internet üzerinden çalışıyor. Türkiye ve dünya, tamamen internete doğru kaydı. Güzel bir yazıydı. Hakikaten eskiden buralar dutluktu. Size de başarılar diliyorum :)

  6. “Eskiden burası hep dutluktu” diyebileceğin kadar eskisin blog dünyasında. Nice nice yıllara… Mürekkebin kurumasın ✒️

Bu yazıya katkı sunun