Yazar Feryal Tilmaç‘ın 10 Şubat Cumartesi günü İthaki Akademi‘deki söyleşisine katıldım. Kendisini ilk defa dinledim; yazarlığını, hayata bakışını, kendi hayatını anlattıkça ne kadar zarif, ne kadar duygusal, ne kadar bizden ve benden diye düşündüm. Hatta söyleşiye beraber katıldığım Oğuz Bahadır‘a da aynı şeyi söyledim: Feryal Tilmaç’ı dinlerken entelektüel mıy mıycı edebiyatçılardan ne kadar sıkıldığımı fark ettim, onu dinlerken adeta ruhum yıkandı.
İlk öykü kitabı Mevt – Tek Hecelik Uyku’yu 2007 yılında yayımladıktan iki yıl sonra Aradım Yaz Dediniz kitabıyla 2009 – Sait Faik Hikâye Armağanına layık görülmüş Tilmaç. Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümünde eğitim almış Adanalı bir kadın o. “Eğitimim bu yönde olduğu için analitik yönelimli biriyim, cümlelerime de yansıyor bu. Öykülerimin matematiği ve mimarisi var. Ama bunu yavaş yavaş atmaya çalışıyorum.” diyor. Başlarda mesleki kitaplar yazarken yolu, iki yıldan fazla süre beraber çalışacağı Murat Gülsoy’la kesişmiş. Onu bugünkü noktaya getiren ilk adımın da Gülsoy’dan aldığı yaratıcı yazarlık dersleri olduğunun altını çizdi.
Neden öykü türünde yazmayı tercih ettiği sorusunu “İlk zamanlar yazdıklarıma inanamıyordum. Herhangi bir tür sınıfına girmeyecek şeylerdi. Zamanla türün sınırları içine girmeye başladım. Murat Gülsoy atölyesi çok etkili oldu. Okunma kaygısıyla öyküye yöneldim. Merak ettiğim şeyi yazıyorum. Üç sayfada o işi halledebiliyorsam bunu otuz sayfaya uzatmaya gerek yok. Bu yüzden romana yönelmedim.” sözleriyle açıkladı. Ama şu sıralar bir roman üzerinde çalıştığını bilgisini verdi. “Ben Mevt’in başındaki öyküyü yazmak için yazar olmuş olabilirim, o kadar otobiyografiktir.” cümlesi de Tilmaç’ın öykü yazarlığının çıkış noktası adına çok önemli bir nottu.
Klasik müzik ve caz dinlemekten hoşlanan, anneannesiyle büyüyen, ataerkil bir toplumun parçası Feryal Tilmaç. Adana’nın ataerkil yapısına rağmen babasının asla öyle olmadığını ise özellikle vurguladı söyleşi sırasında. Ailesi tarafından bir kız çocuğu olarak özel ve üstün bir cins olduğunun sürekli dile getirildiğini, “Sen bizim gibi değilsin, sen başkasın” diyerek büyütüldüğünü anlattı. Sözlerinin arasında “Annem gibi olmadığım için hiç suçluluk hissetmedim. Onunla her zaman gurur duydum. Annem de benimle gurur duydu.” dedi. Konu anneannesinden açıldığında duygulandı, gözleri doldu. Onun kalemini besleyen asıl kaynağın yanında büyüdüğü anneannesi olduğu çok belliydi. Bunu da “Ben anneanne çocuğuyum, ilk torunuyum. Bu sebeple yaşlı karakterleri yazmaktan büyük keyif alıyorum.” sözleriyle destekledi. İlk iki kitabını anneannesi henüz hayattayken yayımlayabildiği ve Sait Faik Hikâye Armağanını kazanan kitabını ona ithaf ettiğini de görebildiği için çok mutlu olduğunu anlattı.
İsmen bilsem de Sait Faik Hikâye Armağanı alan kitapları okumayı bir sıraya koyduğum için henüz hiçbir kitabını okumamış biri olarak Feryal Tilmaç’ı o gün orada ilk defa direkt kendisinden ön yargısız, beklentisiz dinleyip tanıdığım için farklı bir yakınlık hissettim kendisine karşı. Önce yazarı, yazarın kendisinden dinleyip tanıyıp sonra eserlerini okuyarak farklı açılardan onun dünyasına keşfe çıkacak olmanın heyecanını yaşadım. Onun da söyleşi sırasında ifade ettiği gibi “Bizim burada bir araya gelmemiz tesadüf değil tertip”ti, öyle zannediyorum ki yolumuz farklı bir vesileyle tekrar kesişecek.
İki saate yakın süredir büyük bir zevkle dinlediğim Feryal Tilmaç’ın konuşmasından bazı notları da aşağıda paylaşıyorum:
- Okurluğumu daha çok önemsiyorum. İyi bir okur olmaya çalışıyorum. Bir gün yazmadan yapabilirim ama okuyamazsam çok üzülürüm.
- Deneysel edebiyata bayılıyorum. Yeni kelimeler üretmeyi çok seviyorum.
- Edebiyat benim oyun alanım. Kendi hayal gücüme göre bir dünya kuruyorum ve orada çok eğleniyorum.
- Türkçe öyküde bariz iki kural var: Oyun sevenler ve oyunu edebiyatta yakışıksız bulanlar. Oyunu edebiyatta çok seviyorum ve ciddiyetsiz de bulmuyorum.
- Bütün Türk edebiyatını bilmeyi çok isterim. Klasik edebiyatımızı, ustalarımızı çok önemsiyorum.
- Okumak, seyretmek istediğim çok şey var ama bazen tıkanıyorum. Canım canıma fazla geliyor.
- Bir cümleyi yıkmak için onu çok iyi kurmak gerekir.
- Hayatın içinden, tam ortasından geçmeyi çok severim. Kenarda duran entelektüellerden değilim. Sınıf duygum yok. İnsan ilişkilerinden çok beslenirim.
- Etiketlenmek istemiyorum. Aktivist bir yanım yok. Özgürlük alanım sınırlanacak diye korkarım. Kendim yapmaya, kendim başarmaya çalışırım.
- Bilimkurguya da ilgi duyuyorum ve bu yönde bir çalışmam var.
- Psikiyatri, edebiyatımı en çok besleyen bilim dalı. İnsanın içine içine bakmayı, ruhunu çok merak ediyorum.
- Küçük yaşlardan beri hayatın kenarında oturmuş bir seyirci gibiyim. Çok fazla dinliyor, gözlemliyorum. Bu benim iç gerçekliğimin bir parçası. Bazen çöplüğe dönebiliyorum.
- Yalnız ölüp çürümekten çok korkardım. Ama yazdıkça, korkularımla yüzleştikçe bu duygudan uzaklaşmaya başladım.
- Bazen erkek karakterler yazmayı da severim. Böyle canımdan dışarı çıkmışım gibi hissederim.
- Yeni bir aralığa giriyorum, buna dördüncü öykü aralığı diyorum. Fantastik öykülere yöneldim.
- Karakterlerimin ucu açık, onları yoruma açık bırakıyorum.
- Eskiden öfkelendiğim herkesi öykünün içine koyardım.
- Öykü olduğunun farkında olan öyküler yazmayı seviyorum. Sait Faik bir öykünün nasıl yazılması gerektiğini anlatan bir öykü yazar, onun gibi.
- Deneme türünü çok severim.
- Her kitabım aynı mozaikten oluşuyor ama bunu bilerek yapmıyorum.
- İnsan öğrendikçe o saf cesaretinden de uzaklaşıyor, kirleniyor.
En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter | YouTube