Uğur Batı: Çoğumuz kendimizi keşfedemeden öleceğiz

Uğur Batı ismini ilk Nil Didem Şimşek Hocamdan duymuştum ki her görüşmemizde adını bir şekilde mutlaka zikreder. Katıldığı televizyon programlarında az da olsa kendisini seyrettim ancak 24 Ocak’ta StartersHub’daki söyleşisinde onu ilk kez dinledim. 1.76 – 1.80 boyunda, iri yarı, siyah giyinmeyi sevdiğini tahmin ettiğim, saati sağ bileğine takan, çokça yüzük ve bilekliği olan hoş sohbet bir adam. Konuşmasına ne ara başladığını anlamadım, mekana girer girmez sohbete başlayıp neredeyse iki saat hiç susmadı. İnanılmaz bir enerjisi ve anlatmak istediklerinin adeta tamamını aktarmaya hevesli bir yapısı var. Çok da etkili göz teması kuruyor. Bütün bunlar da muhtemelen akademisyen ve hocalık tarafından kaynaklı. 

Batı’nın söyleşisinden notlarımı aşağıda özetlemeden önce özellikle yüksek lisans öğrencileri başta olmak üzere üniversite sıralarına kadar gelmeyi başarmış neslin nitelikli soru soramadığına yönelik eleştirisine değinmek istiyorum. “Soru soramadığın hiçbir şeyi öğrenememişsin demektir. Her şey soruyla başlar.” diyen Batı, yüksek lisans öğrencilerine kendisine çok nitelikli üç soru sormalarını istediğinde tatmin edici sorular alamadığını anlattı. Burada elbette ki haklılık payı vardır ama “yeni nesil çok boş geliyor.” diyen o bir kısım can sıkıcı öğretmen tayfasının safında yer alır bir tavır sezdim kendisinde. Yanılıyor da olabilirim.

Öğrenciyi eleştiren, eksikliği öğrencide arayan öğretmenleri eskiden beri hep haksız bulmuşumdur. Zehir gibi çocukların okul hayatına başladığında nasıl da hızla aptallaştı(rıldı)ğını düşünmüşümdür. iOS 11 yüklü nesilden iOS 8’le çalışan zihinlerin ve eğitim sisteminin beklentilerini karşılamasını beklemek ne kadar sağlıklı? Eminim Uğur Batı, on yıl önceki Uğur Batı değil, ders içeriklerini de ders işleme yöntemlerini de mutlaka güncelliyordur. Çünkü her gelen nesil kendine has alışkanlıkları, özellikleri ve teknolojik donanımıyla geliyor. Onlar geneli ve geleceği temsil ederken, onları bizim yirminci yüzyılda aldığımız eğitimle eğitmeye, iOS 11 sürümünü iOS 8’e indirmeye çalışmak ne kadar doğru? Üstelik mevcut eğitim kadrosunun dijital göçmen, öğrenci kitlesinin dijital yerli olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerek. Yeni nesil, soru sormayı bilmiyorsa (ki ben öyle olduğuna inanmıyorum.) demek ki başka bir şey biliyor. Yirmi yıl önce öğretmenler öğrencilerinden soru sorabilmelerini beklerken demek ki günümüzde başka bir şeyler beklemeli. Ya da illa bir şey beklemeli mi? Artık öğretmenler, yeni nesli eleştirmek yerine biraz da kendileri bir şeyler yapmayı denemeli.

Tabaktaki yemeğin tatsız, tuzsuz olmasından dolayı nasıl ki yemeğin kendisine değil o yemeği yapana kızıyorsak, nitelikli soru soramadığını düşünerek eleştirdiğimiz öğrenciler konusunda da hatayı onlarda değil kendimizde aramalıyız.

Konuyu toparlayıp Uğur Batı’nın sohbetinden tuttuğum notları aktarayım:

  • Türkiye’de sadece reklam yaratıcılığına odaklı reklamlar seyrediyoruz. Çünkü strateji geliştirmiyorlar.
  • Eğitimimizde en büyük sorun, öğrenmeyi öğrenmememiz.
  • Üniversitelerde hocalar (özellikle iletişim, reklamcılık bölümlerinde) yalnızca kitaplardan okuduklarını süreç dokümanı olarak sunuyor.
  • Beyin, ihtiyaç duymadığı bilgilerin %92’si 6 ay içinde, bir yılın sonunda da geri kalan %6’sını siler. Bir yılda o bilgileri tamamen unuturuz.
  • Beyin, inanmadığı hiçbir bilgiyi öğrenmez. Öğrenmediği için de uygulamaz.
  • Öğrenilen her materyalin, bir ihtiyacı karşılaması gerekir.
  • Dünyada bizim tanımladığımız biçimde yetenek ve zeka yok. Yetenek diye bir şey olsa dünyada gelişim diye bir şeyin olmaması gerekir. Yetenek olarak tanımladığımız şey, aslında duyusal bir kapasite.
  • İnsan, hep “an”ı yaşar. Beyin de anı yaşamaya programlıdır.
  • Her şey nasıl olması gerekiyorsa öyle olur. Her şey bir ihtiyaca dayanır.
  • Öğretmenlerin aslında alan bilgisini bilmesi gerekli değil. Öğrenciye öğretme konusunda yeterli motivasyona, tutkuya sahip olması gerekir.
  • Beyin, yüksek bir aidiyet motorudur. Yüksek aidiyet hissetmiyorsa verimliliği düşer.
  • Türkiye’de nereye gideceğimizi bilmediğimiz için çeşitli yollar deniyoruz. O yol olmayınca, diğer yola yöneliyoruz.
  • Beyin, öğrenme makinesidir. Onu kendi haline bıraktığımızda, ona müdahale etmediğimizde her şeyi tatlı tatlı, kendi kendine öğrenir. Hiçbirimiz ana dilimizi öğrenmek için okula gitmedik.
  • Kimin beyni vardır? Hareket eden canlıların. O halde hareket edeceğiz. Harekete göre tasarlandık. Bir şey ezberleyeceksek sahilde yürüyerek ezberleyelim. Normalden altı kat daha hızlı ezberleriz.
  • Bugün yaptığınız işlerde hakettiğinizi almıyorsanız, kıskanıldığınızı düşünüyorsanız kızgınlık yaşayacağınız için ileride daha başarılı olabilirsiniz. Çünkü kızmak, yüksek bir motivasyon kaynağıdır.
  • Büyük çoğunluğumuz en iyi yaptığımız şeyi keşfedemedik, büyük ihtimalle de keşfedemeden öleceğiz.

En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter YouTube

8 Comments

  1. Beynin hareket eden canlılarda olduğu dolayısı ile hareket ederek öğrenmenin daha verimli olacağı çıkarımı gülümsetti. Başarılı bir yazı teşekkürler.

  2. Uğur batı Hoca’yı Cnntürk’deki proğramdan izlerim, beğenirim de aslına bakılırsa. Fakat bir şey rahatsız etmeye başladı beni son yıllarda. Bilim adamlarımız geçmişle bağ kuramıyorlar sanki, uzayda yaşıyor gibiler. nedeni ise çok farklı şeyler keşfetmelerinden ya da çok fazla şey bildiklerinden mutlaka basitlere ve yaşananlara sıra gelemiyor. eksenli yıllar yanlış hatırlamıyorsam. üniversite kapılarında yığılan öğrencilerin durumu hükümetlerde sıkıntı yaratmaya başladı , anlış hatırlamıyorsam bir buçuk milyonu geçik öğrenci sınavlara giriyor ve en fazla üç yüz bin öğrenci üniversiteye giriyorlar. arkasından bir değişiklik,le kontenjanları artırıp sayıyı artırdılar ve daha önceki 4 kişilik olan sınıflar 80 kişiye çıktı. zaman içinde elene elene yine 30 kadar kişi mezun oluyordu sınıflardan. suç öğrencilere ve velilere yüklendi böylece “çocuğunuz tembellik etti attık okuldan” oldu mesele de çözüldü. çaresizliği öğretiyorlar çareyi değil, dolayısıyla çaresizliğimizi kabullenmemizi sağlayarak mevcut düzene uymamızı sağlıyorlar. bilmem anlatabildim mi derdimi. amacım kimseyi yargılamak değil, ya da hafife almak değil. vatandaş arasına karışmak bence daha iyi sonuçlar verir ve birebir sorun ve çözümleri orada bulmak mümkün, kitap ve teorik deneyler çok fazla bir şey ifade emiyor yoksa.

  3. Siteniz ve anlatımlarınız çok güzel sitenizi takip ediyorum başarılarınızın devamı dilerim

  4. “öğrenmeyi öğrenmememiz.”i ben öğretilemeyen öğrenilmez diye anlıyorum. Zehir gibi çocuklar ve şanssızlar. Bu çocukların hepsi mi aptal? Çocukların üzerinde oynanan bunca oyunlara rağmen, onları eleştirmek hiçbir yarar sağlamaz. Öğretmen çözüm üretir. Öğretmen sürekli öğretme ile görevlidir. Türkiye’nin şu anki durumu bellidir. En azından onlardan umut kesilirmiş gibi sözler, profesyonel birinin ağzından dökülen sözler olmamalı.
    “Her şey nasıl olması gerekiyorsa öyle olur. Her şey bir ihtiyaca dayanır.” İşte çocuklar da böyle olması gerektiği için böyle olmuşlar, çünkü yönlendirilmeye ihtiyaçları var. Kesip atamayız başarısızlar diye. Onlar için zaman var, yardım için ise profesyonel yardım misyonu üstlenmesine ihtiyaç duyulan hocalar var.
    Bilgilendirme için teşekkürler oğlum.

  5. Yaşanan son 20 yılı düşünmeye başlayınca farkına vardığım şey hala öğrencilerin suçlu bulunmasıdır ancak bence öğretmenler -istisnalar mutlaka var ama kaideyi bozamıyorlar- kendi yetersizlik ve acizliklerini gizlemek için uydurulan bir bahanedir öğrenciyi suçlamak. Suçlamak hiç bir şeyin çözümü olmadığı gibi çözümü de sorunu da görememektir temelde. Bir tür acizlik ve kendini su yüzüne çıkarmaktır.
    Öğrencilerin nitelikli sorular soramamasının altında yatan öğretmenlerin nitelikli anlatım ve öğretim yapamamasından kaynaklıdır bence. İstisnasız tüm sorumluluk hisseden vatandaşlar dahil her bir birey öz eleştiri yapabilmeli “Nasıl bu günlere geldik” diye. Kısaca aynaya bakmalı herkes.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir