Atıf Ünaldı’yla blogları konuştuk

Atıf Ünaldı‘nın Medyascope.tv’de bugün başlayan Netizen adlı programının ilk konuğuydum. Cumartesi günü beni arayıp “Salı napıyorsun?” diye sordu. Blog Yazarları Çalıştayı için beklenen toplantıyı yapacağımızı söyleyecek zannettiğim için “Olur tabii” demiş bulundum. Hemen ardından yeni bir programa başladığını ve beni konuk olarak almak istediğini söyleyince o an kalakaldım. Aylardır 16 blog yazarıyla yirmi saate yakın YouTube canlı yayını yapmışım, internet üzerinden yayımlanacak bir canlı yayın programı için niye bu kadar heyecanlandıysam? Mesele aslında Atıf Ünaldı’nın kendisiydi. Çünkü Atıf Ünaldı, içinde bulunduğu her durum beni inanılmaz heyecanladırıyor. 14 Temmuz 2016 tarihinde onunla Şişli’deki otelin lobisinde söyleşi için ilk defa bir araya gelme sürecimizi de yazmıştım, hâlâ unutamam o gün yaşadığım heyecanı. Sonrasında 2. Blog Yazarları Çalıştayına katıldı ve beraber çok keyifli bir gün geçirdik. Buna rağmen cumartesi gününden beri uyuyamadım, epey sancılı geçti üç gün. Bir an evvel salı gününün gelip yayının gerçekleşip bitmesini istedim. Yayın saati 13.00’tü ve ben tam 1 saat önceden oradaydım. Sanırım geç kalacağım telaşıyla gün boyu attığım bütün adımlar programın yapılacağı yerde bir saat erken olmamı sağladı. Ünaldı, henüz gelmemişti, bir taraftan çayımı içerken diğer yandan bloglarla ilgili notlarımı düzenledim, yeni birkaç şey yazdım. Ve Ünaldı’nın gelmesiyle kendimi stüdyoda buldum. Onun, yayına hazırlanma sürecindeki o kısacık zaman diliminde benimle sohbeti ve yayın esnasındaki ses tonu, rahatlatıcı tavrı zamanın nasıl geçtiğini anlamamamı sağladı. Rahat mıydım, kesinlikle değildim ve bu, tamamen benimle ilgili bir sorun. Yayını seyredince “Allah Allah, sakin sakin amma konuşmuşum.” dedim ama gelin bir de onu bana sorun, resmen içim yıkılıyordu. Hem yayının tamamını aşağıdan seyredebilir hem de yazılı hafıza kalması adına aşağıda paylaştığım yayından notlarımı okuyabilirsiniz. 

  • 13. yıla girdiğim bloğumda dijital kimliğimi çok iyi bir şekilde kurduğumu zannederken beni oradan yıllardır tanıyan insanlarla yüz yüze tanıştığımızda hâlâ “Evren sen ne iş yapıyorsun?” diye sorduklarında şaşırıyorum.
  • Kendimi her zaman blog yazarı olarak tanıtıyorum. Aslında bir edebiyat öğretmeniyim ama “Öğretmenim” dediğimde “Nerede öğretmensin?” diye soruyorlar ve söyleyebileceğim bir okul yok çünkü ataması yapılmayan bir öğretmen olduğum için o defteri artık kapattım. Ama kendimi bildim bileli -üniversite üçüncü sınıftan beri- blog yazıyorum. İnternetle de ilk temasım -şu anki nesil gibi Instagram veya Facebook değil- tamamen blog. Hâlâ yaptığım en uzun soluklu uğraş blog. Mesleki anlamda bir şirketin bünyesinde içerik editörlüğü yapıyorum.
  • İçerik üretme kabiliyetini bana blog yazarlığı kazandırdı. İnsanın içinde kendisini yazma, anlatma, fotoğraf çekmek ya da video kurgulayıp yayımlamak gibi motivasyonlar var. İnternet dünyası içinde bütün bunların yolunu açan ve bu anlamda bizi geliştiren şeyin en çok blog olduğunu düşünüyorum.
  • 3. Blog Yazarları Çalıştayının ana temasını “Biz niye olmadık?” şeklinde koymamızın sebebi sosyal medyanın yarattığı fenomenlerle blog yazarlarını popülerlik noktasında karşılaştırmamızdı. Blogların ziyaretçi sayısının düşmesi, yorumların neredeyse hiç gelmiyor olması gibi durumları ele aldığımızda bu noktaya vardık. Çalıştayda belki bu sorunun cevabını bulacağız belki de bizim için bir final olacak.
  • İki yıldır üniversitelerde çalıştay yaparken dinleyicilerden gelen sorular “Bu işte para var mı?” merkezli, hâlâ daha bu soruluyor. Orada adres belli, bunun en kısa yolu Instagram fenomenliği veya YouTuberlık. Aradığınız para ve popülariteyse blog yazarlığıyla vakit kaybetmeyin. Ama elbetteki benim önerim her zaman blog yazarak içerik üretmek ve kalıcı olmak.
  • Bizim bu kadar uzun süre blog yazarlığını devam ettiriyor olmamız ziyaretçi sayısına, popülariteye, para getirip getirmemesine takılmadan iç motivasyonla yapıyor olmamız. Bir yazıyı üretmek için günlerimizi harcıyoruz ama bunun bir popülarite, bir para getirisi olmayınca akla ziyan bir uğraş aslında. Hatta hem zaman hem maddi anlamda zarar aslında blog yazarlığı. Demek ki biz farklı iç motivasyonlarla bunu yapıyoruz.
  • Geleneksel medya kanallarından blog yazarlarına bir teklif varsa elbette herkes değerlendirmek durumunda. Değerlendirenlerin de kendi kişisel tercihi ama bunu blog yazarlığının adına zarar verecek bir şekilde yapılmamalı. Fakat sanki dijitalden gelenin hep dijital platformlar içinde devam etmesi daha faydalıymış gibi geliyor bana.
  • Kurumlar, bana vereceği unvanı birgün elimden alacaklar ama ben kendime “Blog yazarıyım” diyorsam, bunu ancak kendim sonlandırırım. Onu da e-vren günlüğü’nü kapatarak yaparım. Bir gazetenin köşe yazarı olmak elbette gurur verici bir durum ancak bunu kendi lehine çevirip hiçbir kurumun, markanın senin isminin önüne geçmemesini sağlamak veya isminin başına onun verdiği unvanın koyulmasını engellemek kişinin kendi elinde.
  • Blog yazarlarıyla YouTuberların ve sosyal medya fenomenlerinin çok kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığını görüyorum. Bunu Devlatşah Özcan’la geçen hafta yaptığım youtube canlı yayınında konuşurken eşi Barış Özcan’ın -çok ünlü bir YouTuberdır- takipçilerinin Devlatşah’la ilgili söyledikleri çok ağır sözleri örmek olarak verdi ve dedi ki “Ama benim hiçbir takipçim bugüne kadar Barış için hiçbir olumsuz yargıda bulunmamıştır.” Bloglar, blog yazarları, blog okurları ile geri kalan diğer sosyal ağlar arasındaki o ince çizgi burada çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor:

  • Ben blog yazarıysam blog yazarıyımdır. Kitap da yazabilirim, gazetede köşe yazarı da olabilirim, televizyonda haber de sunabilirim, program da yapabilirima ama pergelin ucunu tam sağlam yere saplayarak çemberi çizmek gerekiyor. Blog yazarlığı merkezinden ayrılmamalısın. Blog ve blog okurları nankörlüğü sevmiyor. Bahsettiğimiz o arkadaşlar da bence bloglarına, kendi kurdukları dijital medyalarına nankörlük etikleri için belki de böyle savruluyorlar.
  • Sınırlarını tamamen kişisel bir blog olarak kurmuş biriyim. Ama Buse Terim gibi de bir örneğe ihtiyaç var. Sonuçta o da blog sahibi. Kapatılan Turkcell Blog gibi de bir örneğe ihtiyaç var. Hatırlarsan geçen yılki çalıştayda kurumsal blogları da tartıştık. Ne bizim tarafımızda ne de seyirci tarafında kurumsal bloğu temsilen hiçkimse yoktu.
  • Kurumsal bloglar, kişisel blogların daha kurgulanmış daha profesyonel hali. On iki yıldır Evren’in yazdığı e-vren günlüğü tek bir üslup ve tonla giderken kurumsal bloglar çok fazla blog yazarından veya bizim isimlerini bilmediğimiz yazarlar tarafından çok sesli, çok üsluplu gidiyor. Onların da motivasyonuna bakmak gerekiyor ne kadar devam eder diye ama blogların gelişmesi açısından kurumsal blogları önemli buluyorum.
  • Bloglarda sürdürülebilirlik çok önemli.
  • Bloglar da kişisel bir dünyanın parçası olduğu için eleştiriye de kapalı o açıdan. Atıf Ünaldı kendi kişisel medyasını o şekilde inşa ediyor yapacak bir şey. Evinizin düzenine nasıl karışamıyorsak bloğun düzenine de karışamayız. Türkçeyi katledenler varsa -Türkçe hepimizin olduğu için- belki orada müdahale etme hakkımız olabilir ama istediğinizi doldurun bloğunuza, problem değil.
  • İnternet ortamındaki Türkçe konusundaki keşmekesi bizim düzeltmemiz artık çok mümkün değil. Bu, okullardan başlayacak bir eğitim süreciyle, ebeveynlerin ve öğretmenlerin katkısıyla olacak.

 En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter | YouTube

23 Comments

  1. “Araba motoru” olayına çok güldüm; aklıma “Veda dosyası“nı getirdi ;) Guy Kawasaki, Büyüleme kitabında “Harika bir insan, tek cümledir.” der. Hani, isminin başına birçok unvan ve görev ekletip kendini uzun bir zincirleme isim tamlamasıyla tanıtanlar var ya, bu sözü her hatırlayışımda aklıma onlar gelir. Hatta geçenlerde ulusal bir televizyon kanalında bir blog yazarı (bir blog yazarı diyorum çünkü biz onu blog yazarı olarak biliyoruz.) için alttaki bantta “Teknoloji yazarı” diyordu. (Hatta ekran görüntüsünü Atıf ağabeyle paylaştım.) Ne ara teknoloji yazarı oldu, biz hiç görmedik onun teknoloji yazarlığı yaptığını oysa. Program yapımcıları da konuk ettikleri kişiye unvan olarak ne yazmalarını istediklerini sorarlar. Söz konusu kişi demek ki “blog yazarlığı”ndan daha çok “teknoloji yazarı” olarak görüyormuş kendisini ama hepimizi bundan yıllar sonra haberdar olduk ;) Bir insan aynı anda bir şirkette genel müdür, bir gazetede köşe yazarı, sürekli kitap yazan bir yazar, bir internet sitesinin editörü vs olabilir. Ama kendisini tanımlayabileceği, tanımlamaya yetecek tek bir “unvanı, sıfatı, kelimesi” yoksa, bulamıyorsa, tek bir unvanla yetinemiyorsa ne kötü. Sadelik, iyidir Ahmet ;)

  2. Atıf usta internet deyince Türkiye’de ilk akla gelen isimlerden. Programın çok faydalı olacağı aşikar. İlk programını bir blog yazarına ayırması manidar. Bu da Atıf abinin bloga, emeğe ve içeriğin gücüne olan inancını gösteriyor. Dijital kimlik konusunda zihinleri aydınlatmışsın ve çok yerinde tanımlamışsın. Askerde komutanım sormuştu evladım mesleğin nedir? “Ataması yapılmayan tarih öğretmeni “demiştim. Blogger desem bilmiyorum anlar mıydı :) Zira arama motoru optimizasyonu yapıyorum diyen arkadaşımızın kini de araba motoru şeklinde anlamıştı. Dijital kimlik konusu gerçekten önemli. Keyifli sohbet için teşekkürler…

  3. Programı twitter üzerinden görüp bende izlemiştim ve izlerken büyük keyif almıştım ağabey. Sohbet ve konular gayet iyiydi :)

  4. Öncelikle İstanbul’a tekrar hoş geldin Ece ablacım, dönmene çok sevindim ;) Güzel sözlerin için de teşekkür ederim. Atıf ağabey, gerçekten zarif ve düşünceli bir insan. Onu tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum, Türkiye’de alnının en kıymetli isimlerinden biri. Çalıştayda hep birlikte olacağımız için çok mutluyum. Sevgiler ;)

  5. İstanbul’a dönüşüm biraz sancılı oldu ve haliyle blog okumalarım sekteye uğramıştı Evren oğlum. Bu gece sağlıklı olarak girdiğimde Atıf Ünaldı Bey’le yaptığınız söyleşiyi gayet dikkatle dinleyip notlar aldım. Ayrıca senin; Çalıştaya katkılarını, Kişisel Bloglar, Gelecek Vaat eden Bloglar ve İlk Türkçe Bloglarla ilgili çalışmalarını ne kadar büyük bir özveriyle gerçekleştirdiğini yine teyit etmiş olduk. Hiçbir menfi hırsa kapılmadan, blog yazarlığına duyduğun saygı ve verdiğin değer, üstelik bizlerle sürekli iletişim halinde olman gerçekten idealist biri olduğunun kanıtı. Sohbet çok keyifliydi. İnan ki yazdığım için çok daha mutlu oldum.
    Notlar aldım ve bu tür söyleşilerin çok faydası olacağına zaten hep inandım. Sağlığım el verirse Blog Çalıştayı’nda olmayı istiyorum. Atıf Beye seninle böyle güzel bir söyleşi yaptığı için teşekkürler. Seni de en içten takdirlerimle kutluyorum. Sevgilerimle oğlum.

  6. Beraber bir arada olmak hepimize yeni ufuklar açacak Fatma; hepimizin birbirimizden öğreneceği çok şey var. Sen de varlığınla çalıştaya değer katacaksın, çok teşekkürler ;)

  7. Hala devam eden blog yazarlarının olduğunu düşünüyorum ben,
    İlk türkçe blog listesinde olmanın verdiği gururla katılacağım inşallah çalıştaya
    sizlerle olmak bana çok şey katacak eminim
    sevgiler

  8. Aynen öyle. Kendime ve birilerini bir şeyler katabilmek güzel. Ayrıca burada yazmaya başladıktan sonra bir çok kişiyle tanıştım. Hayatıma bir çok nefes kattım. Bu da çok önemli.
    Hem konuşmacı olarak hem de bloglar olarak. Sanırım bu yılda gelecek vaad eden bloglar seçilecek. Yanlışta biliyor olabilirim.

  9. Gerçekten çok güzel bir program olmuş. Net ve özet bilgiler verdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim. Blog yazarlığının, en büyük motivasyonu benim için; içerik üretmekten başka bir şey değil. Kalıcı içerik olabileceğini bilmek güzel bir his. Tekrar teşekkürler.

  10. Beyda, önce kendin için yazıyor ve en başta kendine fayda sağlamayı amaçlıyorsan en kıymetlisi bu blog yazarlığı adına. Seninle hemfikirim bu konuda. Kimin ne dediğine aldırmadan kendi dijital medyamızı inşa ettiğimiz takdirde sürdürülebilirliği yakalayabiliyoruz. “Blog yazarları çalıştayında bakalım bu sene hangi bloglar çıkacak?” derken konuşmacıları kı kast ettin? Eğer öyleyse konuşmacılara henüz kesin karar verilmedi. Ama bütün blog yazarlarının katılmasını arzu ediyorum. Herkes görüşünü belirtsin, tartışmalara herkes katılsın istiyorum.

  11. Açıkçası bende blog yazıyorum dediğimde insanlar uzaylı gibi bakıyorlar. Ne yazıyorsun? Aman ne gereği var? Kitap yorumlarını ya da diğer yazılarını okuyan var mı? şekilde bir sürü soru alıyorum. Ama burası benim dünyam. İstediğimi yazıyorum. Okunup okunmaması da önemli değil. Beni rahatlatıyor ve rahatlarken de bir kişiye bile faydalı olabiliyorsam bu benim için bir mutluluk. İsteyen istediğini düşünebilir. Umurumda da değil.
    Blog yazarları çalıştayında bakalım bu sene hangi bloglar çıkacak?

  12. “Blog yazmak gerçek anlamda gönül işi” sözüne yürekten katılıyorum Yasemin. “Biz neden olmadık?” sorusunun cevabı -yayında da söylediğim gibi- belki de “aslında olduk” olarak çıkacak ;)

  13. Güzel bir söyleşi olmuş. Sadece kadın bloglardan oluşan bir grup kurulacak olması da beni oldukça mutlu etti. Çalıştayın çok güzel bir şekilde geçeceğini eminim. “Biz neden olmadık?” sorusunun cevabını gerçekten merak ediyorum. Evren beyin motivasyon konusunda söylediklerine kesinlikle katılıyorum. Blog yazmak gerçek anlamda gönül işidir. Umarım ki motivasyonunu kaybetmeden devam eden kaliteli bloglar her şeye rağmen var olur.

  14. Semi, teşekkür ederim, ben de hep beraber bir araya geleceğimiz için heyecanlıyım ;) Atıf ağabey orada aslında Serdar Kuzuloğlu’nun uzun süredir yazmadığını, ara verdiğinı, Dünya Halleri’ne ağırlık verdiğini kast etti. Çünkü 6 aydan fazla süredir güncellenmediği için Kuzuloğlu’nun İlk Türkçe Bloglar listesinden birkaç kez düştüğü oldu. Yoksa elbette Türkiye’de blog yazmayı bırakacak en son isimlerden biridir Kuzuloğlu, zaten bırakmasın kimse bırakmasın ;)

  15. Çok sakinsin gerçekten, tebrikler Evren:) Çalıştay konusunda heyacanlıyım.
    Not: Serdar Kuzuloğlu blog yazmayı bıraktı denmiş ama devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir