Sosyal medya, “fast-food”, blog ise “restoran” gibi


Bugüne kadar hangi blog yazarı arkadaşımla iletişim kurduysam beni son derece heyecanlandırmıştır. Bana bu heyecanı yaşatan son isim de 2004 – 2012 yılları arasında güncellenen en popüler Türkçe bloglardan Wolkanca‘nın yazarı Volkan Yılmaz oldu. Volkan’la bugüne kadar sadece e-posta üzerinden yazışmıştık, ilk ve en yoğun iletişimimiz de 2009 yılındaydı. Aradan geçen 8 yıl sonra Volkan’la ilk defa YouTube canlı yayınında karşılıklı sohbet ettik.

İnternette kendisi hakkında çokça eleştiriye rastlanan bir isim olsa da Volkan, kendisine attığım her e-postaya çok kibar ve ayrıntılı cevaplar vermiştir. Öyle ki yıllar sonra kendisiyle iletişim kurup YouTube sohbeti rica ettiğimde de kısa sürede olumlu geri dönüş yaptı.

Yaklaşık bir saat süren sohbeti seyrederseniz siz de göreceksiniz; Volkan, internette itici bir algı yarattığını kendisi de kabul ediyor; “Herkesin seveceği şeyler yapmak iyi bir şey değil.” diyor.  “Dik duran, saldıran, eyvallahı olmayan bir blog yazarı” profili çizdiğini ve bunu blog dünyasında bilinçli olarak yaptığını söyledi. Ben Volkan’ın Wolkanca ile estirdiği o havayı kastederek blog dünyasında bir dönemin onunla birlikte kapandığına, günümüzde Wolkanca kadar tartışılan, konuşalan bir bloğun olmadığına inanıyorum.

Wolkanca’yı neden durdurdu?

Volkan’a en çok merak ettiğim soruyu; 2004 yılında açıp sekiz yıl içerik ürettiği, markalaştırdığı, adına şarkı bile bestelenen blogunu bir veda yazısı bile yazmadan 2012 yılında neden durdurduğunu sordum. “Özel hayat, yetişememek, vaktimin olmaması” diye özetledi. “Yoksa seviyordum blog yazmayı ama vakit olmadı.”

“2012 yılından beri aradan geçen bunca zamanda Wolkanca’ya son bir açıklama veya veda yazısı eklemek içinden hiç mi gelmedi?” dediğimde “Son bir veda yazısı yazmak hep içimden geldi ama hiçbir zaman yazamadım.” cevabını verdi.

“Wolkanca’da hiç mi tekrar yazmazsın?” diye de sordum; Volkan, en ufak bir umuda yer bırakmayacak şekilde cevapladı:

“Çok zor. Şu an çok takdir ediyorum blog yazanları çünkü çok zor iş. Devam edersem çok fazla ziyaret olacak, onun alt yapısıyla uğraşmak çok zor, davalar vs oluyor, Google’a şikayet ediyorlar. Şimdi orası güncelleniyor olsa kafam orada olacak, hayatımın yarısı o blog olacak. Sadece ben yazsam olur ama ben sadece yazmıyorum ki her şeyiyle ilgileniyorum. O yüzden çok zor iş.”

Volkan, kendisini bloğu sayesinde tanıdığım ve benim için her zaman bir “blog yazarı” ancak Wolkanca’yı 2012 yılında durdurduktan sonra bir daha blogla ilgisinin olmadığını zannediyordum. Sohbetimiz sırasında Volkan’ın blog yazarlığıyla bağını hiçbir zaman koparmadığını öğrenerek mutlu oldum. Sorumluluğunu üstlendiği kurumsal blogları yönetmeye ve blogspot’ta barındırdığı gizli bloğunda ara ara yazmaya devam ettiğini anlattı.

Volkan’ı uzaktan hep severdim, YouTube’daki ve canlı yayın sonrasındaki sohbetimiz sayesinde onu daha da sevdim. Türkçe blogların geçmişi ve geleceği adına Volkan’ın çok önemli bir karakter olduğunu düşünüyorum. Benim gibi onu özleyen, merak edenler olduğuna da eminim. Umarım bu yayın, benimle aynı hisleri paylaşanlar açısından güzel bir hatıra olmuştur.

Volkan’la sohbetimizden dipnotlar:

  • Bir blogda en önemlisi geri dönüşlerdir. Okuyucunun tepkisi farklı bir şey.
  • Bir dönem dijital pazarlamacılar “SEO da nedir, ne işe yarıyor, tü kaka!” derken şimdi ben onlardan daha fazla maaş alıyorum. Şimdi SEO’ya karşı öyle bir şey yok. SEO’nun ne kadar önemli olduğunu ilk farkedenlerden biri ben olabilirim.
  • Blog yazarlığı konusunda kendimi profesyonel görüyorum. Şu an tamamen parasıyla yazıyorum. Sonuçta parasıyla yazıyorsan profesyonelsin.
  • Blog sosyal bir araç oldu benim için.Para kazanmaya başlayınca profesyonellik o zaman başladı. Hep hobi kalabilirdi ama çok bilinip tanınınca hobi kalamıyor. Çünkü bloğunu kâr amaçlı kullanmaya çalışanlar çıkıyor. Çok büyüyünce hobi kalmaz.
  • Hem büyümek hem çok okunuyor olduğunu bilmek eskisi kadar rahat yazamamana sebep oluyor. Ondan sonra bağlanıyorsun, çoğu şeyden çekiniyorsun, “Şu kelimeyi kullanmayayım.” diyorsun, bağlanıyorsun.
  • Şu an bloglar o kadar popüler değil. Bir Twitter hesabı blogdan daha popüler.
  • Bloglar bir dönem interneti ele geçirdi. Her şirketin kendi bloğu var, bloğu olmayan marka neredeyse yok. Sosyal medya sebebiyle bloglara artık gerek kalmadı. Sosyal ağlarda her şey daha pratik, bloglar daha hantal kaldı.
  • Kurumlar bloglardan vazgeçemeycekler çünkü içerik üretmek zorunda. İnternet pazarlamacılığının atom çekirdeği içeriktir, markalar bu içeriği üretmek zorundalar. Bunu da blog sayesinde üretebiliyorlar. İlgi çekici bir içerik üretip bir şekilde marketing yapıyorlar bloglar sayesinde. Bunu sosyal ağlar üzerinden de yapabiliyorlar ama search engine tarafından performans sağladığı için bloglara önem veriyorlar hâlâ. Tamamen pazarlamaya, SEO’ya odaklı bir durum. SEO, pazarlama konusu bloglardan kâr etmeye devam etikçe şirketlerde bloglar devam eder.
  • Blog hayatıma büyük değer kattı ve hâlâ daha herkese blog yazarlığını tavsiye diyorum. Ek olarak sosyal medyayı da tavsiye ediyorum. Sosyal mecralarını, kendi portfolyosunu, blogunu geliştirmesine özen gösteren kişi iş konusunda değer sağlar kendisine. Blog, iş konusunda çok faydalı oluyor.
  • Blog taşıdığı özelliklerden dolayı sosyal ağlara göre 10-0 önde. Sosyal ağlar internet kullanıcısını daha çok seyirci ve tüketici olmaya iterken bloglar işin üreten, araştıran kısmında yer alınmasını sağlıyor. Verimlilik, kültürlenme anlamında bloglar sosyal ağlara göre çok daha avantajlı.
  • Sosyal medya fast-food, blog restoran gibi. Oturup yersin blogda ama sosyal medyada yersin yersin kolanı içer çıkar gidersin.
  • Blog yazrının benim için normal bir gazeteciden farkı yok. Gazetecilerle eşit noktada olduğunu düşünüyorum. Blog yazarlığı 5-10 yıl önce boş beleş bir uğraş gibi görülüyordu belki ama şu an çok iyi noktadalar.
  • Bizi var eden, ayakta tutan, yaşamın kaosunda başımızı dik tutan, bloglarla iç içe olmak
  • Blogumun çok ziyaret edilmesinin sebebi basit insanı hedeflememdi. Sıradan insan bir şey ararken nasıl arar?  interneti çok kullanan, aramayı iyi bilen insanlar ayrıntılı arayabilir, akademik arama yapabilir. Ama ortalama herhangi bir insan bir şey aklına düşmüşse onu aramak için basit düşünür ve basit arar. Ben de olabildiğince basit başlık atıyorum ve basit yazıyorum.
  • Bloğunuzla kendinizi ayrı tutun. Siz o bloğun yazarısınız, bloğun kendisi değil. Bloğunuzu tanıtırken kendinizi tanıtmayın. Ben Volkan Yılmaz, Wolkanca ayrı bir blog. Ben normal bir insanım, o da benim markam. Bloğu hayatınızın merkezine bu denli koymayın. Marka olması gereken blog mu sen mi ona karar vermen gerekiyor. Önce hedef belirleyin sonra hedef kitleyi. Böyle başlar bu iş.

En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter

4 Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir