30’lu yaş sendromu: Fazlalıklardan kurtul

otuz_yas_sendromu

Daha fazla zamana ihtiyaç duyduğum, daha üretken olduğum(u zannediyor olabilirim) ve fazlalıklardan kurtulma isteğimin arttığı bir dönemdeyim. Doğum günüme az bir süre kala ömrümün 35 yılını geride bırakacak olmanın getirisi mi bütün bunlar bilmiyorum. 35’li yaşlarda insanlar böyle bir ruh dünyasına bürünüyorsa sorun yok, kısa sürerse asıl sorun o zaman. (Bu arada yukarıdaki fotoğrafı aslında Yaratıcılığın 33 Kuralı yazısında kullanmak üzere hazırlamıştım, sonradan vazgeçmiştim. Bu yazıya kısmetmiş.)

Televizyonumdan kurtulduğumu daha önce buraya yazmamıştım. Birkaç ay oldu; kitap okumamı veya yazı yazmamı engelliyor diye televizyona veda ettim. Aslında Aydın’a giderken anneme götürecektim, mutfağa koysun diye ama valize sığmayınca vazgeçtim. İstanbul’daki ve Aydın’daki kitaplarımın neredeyse yüzde 90’ını kütüphanelere ve bizim çocuklara dağıttığımı zaten yazmıştım. Küçülen veya çok sık giymediğimi fark ettiğim 3 valiz dolusu kıyafeti de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadın Koordine Merkezi’ne teslim ettiğimden bahsetmiş miydim? Azalma, fazlalıklardan kurtulma, arınma veya paylaşma… Adı her ne olursa olsun bütün bunları yaş dönemlerinin ruh ve duygu dünyamızdaki yansımaları olarak algılıyorum. Öyle ki…

25. kattan Şişli Harbiye’deki küçük bir sokaktaki eski bir konağın neredeyse 20 metrekare odasına geçmeyi düşündüm. Hem de baya ciddi ciddi düşündüm. Mevcut bütün eşyalarımı bir şekilde satıp, satamadığımı da farklı yollarla elimden çıkarıp iki parça valizimle o konak odasına yerleşmenin uzun uzun hayalini kurdum. Hatta askerlik arkadaşım Zafer Yasin’le iş çıkışı gidip kiralık odaya bile baktık. 2 yılda kurduğum düzeni gözümü karartıp bir çırpıda sıfırlayabilirdim. En büyük bahanem evimin Beyoğlu’na (dolayısıyla iş yerime) uzaklığı, metrobüs çilesi, yorgunluk vesaire ama belki de asıl sebep İstanbul’u yaşayamadığımı hissetmem. Ya da 30’lu yaşların ikinci devresinin bir etkisi. 

yok_artik_film

İlginçtir geçen hafta merak salıp iki Türk filmi seyrettim. İlki Ay Lav Yu (Yönetmen: Sermiyan Midyat). Avşar Film, resmi YouTube kanalında filmin tamamını paylaşmış; hatta aralarında Babam ve Oğlum‘un da bulunduğu Avşar Film imzası taşıyan 20 film daha bulunuyor. Başka bir gün de Yok Artık‘ı (Yönetmen: Caner Özyurtlu) seyrettim; çok eğlenceli bir filmdi, tavsiye ederim. 

Okuduklarım

Okuma anlamında son günlerde Marketing Türkiye‘nin yazarlarına merak saldım. Evden işe işten eve metrobüs boyunca köşe yazarlarının çoğu yazılarını okudum. Şu sıralar Yiğit Kulabaş‘ın yazılarını okuyorum. Ali Saydam’ın “Toksik”leri CV’ye Bakıp Anlayamazsınız başlıklı son yazısını şiddetle tavsiye ederim; özellikle işverenlere, patronlara.

Epeydir şiire ara vermiştim; Birhan Keskin‘in ikinci şiir kitabı Yol‘a başladım. Özdemir Asaf‘tan sonra şiirlerini okumaktan keyif aldığım ikinci şairdir. Bu arada Keskin’in Mart 2016 sonunda yeni şiir kitabını da yayımladığını öğrendim: Fakir Kene

tedxistanbul

Mayıs ayında dijital medya ve internetle ilgili birkaç etkinliğe katılmayı planlıyorum. Marketing Meetup ile Nisan’ı sonlandırıp Mayıs’a hızlı bir giriş yapacağım. Asıl büyük olaysa bu yıl “Hareketi Başlat” sloganıyla 11 Haziran’da düzenlenecek TEDxİstanbul konuşmaları. Yıllardır YouTube’dan hayranlıkla seyrettiğim konuşmaları bu defa canlı olarak yerinden takip edebileceğim. Çalıştığım şirkette sorumlusu olduğum proje kapsamında bir yıldır farklı şekillerde raporlandırdığım, master plana eklediğim bir yan proje için TEDxİstanbul, yerinde modelleyebileceğimiz yeni bir bir aşamanın ilk basamağı olabilir.

Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+

8 Comments

  1. Ne güzel söylemişsin “İnsanoğlu, fazlalıklarını hatırlama başladığına göre bizi çok iyi bir çağ bekliyor demektir” diye Alp Abi; ben de öyle olduğunu ümit ediyorum. Son yıllarda ortaya çıkan eşya kütüphanelerinin, takas sitelerinin, Zumbara – Freecycle gibi projelerin daha iyi bir geleceğe katkı sağlayacağından şüphe yok. İnsanlığın yarısı israfa koşuyorken diğer yarısı sadeliğin izini sürüyor. Diğer yandan Kadıköy’de kiralık daire için 4 bin TL isteyenlerin pazarlama stratejisi hep “metroya 5 dakika, metrobüse 10 dakika yürüme mesafesi” ibareleriyle dolu. Depreme dayanıklılıktan bahseden yok. Toplu taşımaya yürüme mesafesinde olması kiranın 4 bin tl olması için geçerli bir sebepmiş gibi.

  2. İnsanoğlu, fazlalıklarını hatırlama başladığına göre bizi çok iyi bir çağ bekliyor demektir Evren, evlerimiz oyuncak çöplüğü
    eşya yığını haline geldi, aldığın kadar yaşıyorsun gibi deli saçması bir çağı yaşadık bitti diye umut etmek istiyorum. Al, al, al, onu al bunu al, oto al, b..ku al, al rahatla, peki noldu koca bir çöplük oluşturduk mekanlarda. Sırf bu nedenle şehir merkezine taşınamayanlardanım eşim duymasın :)) 165 m2 bir daire için Şişli’de, Kadıköy’de Beşiktaş’ta 4000 TL apara ödemem gerektiğini biliyorum…

  3. Çok haklısın Semi; muhtemelen ben de evli veya çocuk sahibi olsaydım çoğu konuda gözümü karartmaya kalkmazdım. Şu an sadece kendimden sorumlu olduğum için daha idealist (!) düşünüyor olabilirim. Ama biliyorum ki insanın hayatı, çocukları olunca onların hayatına dönüşüyor. Ve sürekli hayalları, hedefleri, yapılacakları ertelediğimiz bir yaşam sürüyoruz.

  4. Yaşla bu durumun ilgisi var mıdır bilmem. Ben 40`ı devireli 3 sene oldu nerdeyse. Daha sade bir hayat yaşamak kafamda olan ancak ev ahalisinden ötürü çok da etkin olarak hayata geçiremediğim bir konu. Çocukların büyümesini bekliyorum belki de. O zaman hem çok daha küçük bir eve çıkabiliriz, hem de ciddi anlamda pekçok eşyadan kurtulabiliriz. Kimsenin bu kadar pılı pırtıya ihtiyacı yok. Az eşya çok huzur.
    Film ve kitap tavsiyelerini vakit bulduğumda inceleyeceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir