Sosyal Medya mı Sosyal Ağ mı?

Takip ettiğim blog yazarları listesine bir süre önce eklediğim iki genç arkadaş var; Burak ve Ufuk. Etkileşimleri de oldukça iyi. Ayrıca onların blog yazmaya uzun yıllar devam etmelerini de çok istiyorum.

Konu buraya gelmişken, bir sonraki yazımda Türkiye’de blog dünyasına yön veren isimleri ve onların bloglarını listeleyeceğim. e-vren günlüğü var olduğu sürece sürekli güncellenecek olan o listeyle ilgili detayları söz konusu yazımda detaylandırırım.

Aslında size bu haftanın benim için çok zor geçtiğinden, hastalıkla ve yüz milyon metrobüs insanıyla boğuştuğumdan uzun uzadıya bahsetmeyi düşünüyordum. Lâkin ‘laf lafı açıyor’ misali yazı yazıyı doğuruyor. Burak’ın son yazdığı yazısında Blog ve Blog yazarlığıyla ilgili okulunda yaptığı sunumun detaylarını okudum. Yazısına yaptığım yorumda değindiklerimi burada biraz daha detaylandırmak istedim. 

Bu arada yolda sabahları kitap okurken akşamları dönüşte de Feedly üzerinden takip ettiğim blogların yeni yazılarını okuyorum; ilgimi çeken yazılara yorum yapıyorum. Blogları okurken benim için de birçok yazı fikri ortaya çıkıyor, hepsini not ediyorum. O liste uzadıkça uzuyor ancak yoğun ve yorucu bir döneme girdiğim için yine böyle birkaç günde bir yazı yazmaya başladım.

İnternet ve teknolojiyle ilgili neredeyse bütün gelişmeleri yakından takip eden sokaktaki insanımızın çoğu niyeyse hâlâ Blog denen şeyden habersiz. Üstelik o insanların ellerinde, en çok da blog yazarlarının kullanması gereken 2.000 – 2.500 liralık dev ekranlı akıllı telefonlar varken. 

Bloglar, Türkiye’de 15 yılı çoktan devirmiş olmasına rağmen tam anlamıyla yaygınlaşamadan yok olmaya yüz tutarken (ki ben aksini düşünüyorum) hepimiz adeta birer sosyal medya uzmanı kesildik. Muhabbeti daha bugün geçti; 50’li yaşlardaki bir teyzemiz, bir yakınının cenazesinde özçekim (selfie) yapıp ‘Acımız derin’ diye sosyal ağ hesabında paylaşıyor. Kendisi 16’lık bir ergen değil. Sosyal ağların bu şekildeki kullanımının yaşla bir alakası yok; olay tamamen bilinçli olmakla, görgüyle alakalı. Eğer liseli ergenler yemeğini yemeden onun fotoğrafını çekip instagram’da paylaşıyorsa veya bahsi geçen teyzegiller acılarını, kederlerini, sevinçlerini, neşelerini böyle görgüsüzce paylaşıyorsa her ikisi de sosyal ağları kullanma konusundaki bilinçsizliğimizin / eğitimsizliğimizin sonucu.

Sosyal Ağlar

Şunun da ayrımını iyi yapmak gerekiyor. Kendini sosyal medya uzmanı olarak gösterenlerin söylediklerinin aksine Facebook, Twitter, Instagram ve diğerleri  Sosyal Medya değildir. Bu platformları Sosyal Ağ olarak tanımlamak daha doğru. Sosyal Medya terimini uzun yıllardır en iyi karşılayan Blog kavramıdır. Fotoğraflarından videosuna kadar emek harcanarak ve kaliteli bir içerikle hazırlanmış bir blog yazısı, asla çalakalem bir tweet veya görgüsüzce çekilip filtrelenen bir instagram paylaşımıyla bir tutulamaz. Blog yazarları aynı zamanda birer dijital yayıncıdır. Cep telefonlarını ellerinden düşürmeyen toplumumuzun büyük çoğunluğu ise olsa olsa sosyal ağ yazarıdır. (O grubun içerisinden ciddi bir kesim ise paylaşımda bulunmayıp izlemeyi tercih eden dijital röntgencilerdir.)

Konu dağılacak ama okullarda verilen Medya Okur Yazarlığı derslerinin yanında interneti ve sosyal ağları doğru dürüst kullanma dersleri de verilse harika olur. Özellikle anne babalar, sokakta oyun oynaması gereken çocuklarının ellerine birer akıllı telefonla tablet sıkıştırıp bir de Facebook’ta Instagram’da cirit atmalarına göz yummayı bir kenara bırakmalılar. Hele ki bir çocuğun e-posta adresinin, Facebook gibi sosyal ağ profillerinin şifresi anne babasından gizli o-la-maz! 

Bakın n’oldu, Facebook geçen yıllarda satın alıp ‘geliştirmeyeceğim’ dediği FriendFeed’i Nisan 2015’te kapatacağını duyurdu. Mark Zuckerberg, 5-10 yıl sonra sıkılır Facebook’u da kapatır; Twitter çöker; Instagram ücretli olur vesaire. Öyle onun bunun kurduğu sistem üzerinden dijital varlığınızı inşa edemezsiniz. Tek tıkla bütün içeriğiniz silinir, itibarınız yerle yeksan olur. Siz en iyisi mi en kısa zamanda bloglanın, kendi medyanızı kendiniz yönetin, dijital kimliğinizi kendi ellerinizle oluşturun.

Son bir not: Oğuz Atay’ın günlüklerini iki defa okudum bitirdim. Konuyla ilgili Pazartesi günü yazacağım yazı için gerçekten çok heyecanlıyım. İlk defa deneyeceğim bir yazı türü olacak ama sanırım blog tarihinde de ilk olacak. O yüzden cumartesi akşamı erkenden uyuyup dinlenip pazar günümü tamamen Oğuz Atay’a ayırmayı planlıyorum. “Ben bu yazıyı çok merak ettim” diyenler, söz konusu yazıdan herkesten önce haberdar olmak için bana ulaşabilirler .

 Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+

7 Comments

  1. Yorumun ve ziyaretin için çok teşekkür ediyorum. Sesimizi -blogumuzu- daha çok duyurmak adına açtığımız sosyal ağlar -senin se dikkat çektiğin üzere- olumsuz bir sonuca da yol açmış oldu. Ben bloglarda kiracı değil ev sahibi olduğumuzu savunmaya devam edeceğim ;)

  2. Bende daha önce bir kaç kez blog denemesi yapıp sonradan ilgisizlikten kapatmıştım. Şuan bakıyorum da o geçen yıllar içinde kayde değer hiç bir şey yapmamışım ve bunu fark etmemle yeniden yazmaya başladım. Ayrıca vakti zamanında bloglarımızı genişletip kitlelere hitap etme düşüncesiyle açtığımız o sosyal ağ hesapları şuanda bloglarımızı baltalayan birer engel halini aldı bence. İnsanımızın bilinçsiz tüketimi de bunu körükledi. Blog yazarlığı her zaman daha derinlerde kaldı tam anlamıyla patlayamadı. En azından eskiden girdiğimiz forumların o parlak dönemlerini yaşayamadı ama inşallah o günlerde gelir demekten başka birşey diyemiyorum. Sizi takip etmeye yeni başladım başarılarınızın devamını diliyorum.

  3. Haklısın abi biz işimize bakalım , bir gün herkes blog yazmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlayacak ama sanırım biraz geç olacak , keşke bende yıllar önce başlasaydım , senin yazılarını okudukça ve bunu 2005 yılından bu güne kadar yaptığını okuduğum günden beri inan bir kez daha anladım Blog yazmanın çok güzel bir şey olduğunu

  4. Çok teşekkür ederim Gökhan; bahsini ettiğin yazılarını okudum. Yeni yazılarını da zevkle takip etmeye devam ediyorum. Senin de dediğin gibi Sosyal ağlarda bütün enerjisini harcayan insanın bloguna enerjisi kalmıyor. Malum blog, 150 harflik tweetlerden ve üç cümlelik Facebook iletilerinden değil aksine makale tadında yazılardan oluşuyor. Aslında internet kullanıcısının bu bilinçsiz tavrına da çok takılmamak gerek. Biz işimize bakalım, değil mi ;)

  5. Abi öncelikle çok güzel bir konuya değindiğin için teşekkür ederim , Ben özellikle senin de bahsettiğin gibi yediği yemeğin bile resmini çekip sosyal ağ hesaplarında paylaşınları Görgüsüz olarak nitelendiriyorum ( İnsan o yemeğin resmini atmadan önce en azından şunu düşünür ; ben bu yemeğim resmini buraya atıyorum ama acaba bunu görüpte canı isteyen olur mu veya bunu görenin ekonomik gücü bunu almaya yeter mi) en azından bunu düşünür yine de o resimi oraya atmaz tabi görgüsüz değilse , Diğer konu ise Blog insanlar gerçekten vakitlerini gün boyu facebook , twitter , ınstagram gibi sitelerde öldüreceğine Blog konusunda bir şeyler yapmaya çalışsa daha faydalı olacaktır kendisi için diye düşünüyorum hatta bu konuyla ilgili birkaç tane yazı yazmıştım Blogumda , kalemine sağlık abi her zaman ki gibi güzel bir yazı olmuş

  6. Sosyal ağ hesaplarını kapatma cesaretini göstermeni takdirle karşıladığımı hatırlıyorum Ufuk; enerjiyi sağa sola dağıtmadan bloga odaklaşma tercihini saygıyla karşılıyorum.

    An’ı yaşamadan onu birilerinin gözüne sokarcasına paylaşma görgüsüzlüğü insanlık nesli devam ettiği sürece devam edecek galiba ;)

    İşini ciddiye alanların ve yazı konusunda becerisini geliştirenlerin düştüğü (hepimizin düştüğü) kısır döngüye sen de düşmüşsün ;) Bu gayet iyi bir şey. Çalakalem yazabilenlerden olamadım, gördüğüm kadarıyla sen de her aklına geleni yazabilenler sınıfından bir üst sınıfa terfi etmeye başlamışsın, sevindim.

    Söz konusu yazıyı yayımlar yayımlamaz sana e-postayla bilgi vereceğim ;)

  7. İnsan öyle bir varlık ki, artık dünyada bıraktığı gerçek izler yetmez oldu. Sosyal ağlar üzerinde anlık hormonal tepkilerini hiç çekinmeden paylaşır oldu. Hele de anı yaşamak daha sonra yazmak yerine, anı yazabilmek için yaşayanlara ne demeli…

    Kitap okumayan zihniyetin dijital ortamdaki yansımasıdır kanımca sosyal ağlar. Öyle bir hal aldı ki tüketme merakı ve sabırsızlık artık liseden kalma dostlarımda bile bunu görürken üzülüyorum. Bırakın okumaya, izlemeye bile üşenir hale geldi bir çoğu.

    En basitinden geçenlerde arkadaşıma WhatsApp üzerinden bir espri yapmıştım. Anlamamıştı. Bunun üzerine Cem Yılmaz’ın skecini gönderdim. Sanırsam 7 dakikalıktı. Çok uzun bunu izleyemem ben dedi

    Yeri geldiğinde 3 saatlik konferansları, podcastleri, belgeselleri izleyen ben, bu tepkiye karşı şok olumuştum.

    Sırf buna benzer sebeplerden dolayı o mecraları terk ettim. Geride kalıcı ve yıllar sonra da okuyabileceğim, izleyebileceğim vb. şeyler bırakmak için sadece bloguma odaklandım. Belli bir süredir yazmamdan dolayı da – bu konuda olgunlaştığımdan mıdır nedir?- her aklıma geleni yazmıyorum. 5 yıl sonra okuyunca bana bir şeyler anımsatacak ya da şuanda okunduğunda birilerine faydalı olabilecek şeyler üzerinde yoğunlaşıyorum.

    Bu arada, “Ben bu yazıyı çok merak ettim” diyenlerdenim. :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir