Magazin ve Gözardı Edilen Detaylar!

tartışma

Her olayın magazinsel bir yanını bulma konusunda Türk milleti olarak üstümüze yok. Son haftaların ‘medyaya göre’ bir numaralı gündemi dershanelerin kapatılacak olması. Taraflardan biri ‘dershaneleri kapatmıyoruz dönüştürüyoruz’ derken diğeriyse ‘dershaneler dönüştürülmüyor, kapatılıyor’ diyor. Ancak taraflardan hiçbiri kalkıp da dershanelerde yıllardır sigortasız çalıştırılan, tek bir öğrencinin şikayetiyle hiçbir tazminat ödemeden işten çıkartılan, haftada 60 saatten fazla çalıştırılan ve aylarca maaşını alamayan öğretmenlerden bahsetmiyor. Dershane patronları öğretmenleri ve velileri yıllardır sömürürken şube üstüne şube açtılar ve yenen bütün bu kul hakları elbet bir şekilde karşılarına dikilecekti.

Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın Japon Büyükelçiliği’nde yaptığı konuşmanın CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından protesto edilmesi de yazılı, sözlü ve görsel haberlerin bir numaralı konusuydu. Ancak yapılan haberlerin arasında Emine Erdoğan’ın protesto edilen konuşmasındaki sözlerine yer veren yoktu; araştırdığımda da hiçbir haber kaynağında Erdoğan’ın konuşmasından notları bulamadım. 

Örnekleri çoğaltmak mümkün; olaylarda magazinel kısmı alıp evirip çevirip haber yapmayı çok seviyor; “asıl olanı” bir kenara itiyoruz!

Hayatımdaki pek kıymetli bir insanın ‘iğneyi başkasına batırmayı bırak kendine çuvaldız ara’ düsturundan yola çıkarak onun bunun hakkını savunurken ‘acaba ben bu magazinel manşetlerin hangi noktasındayım?’ diye düşündüm. Öyle ya ben de bir özel sektör çalışanıyım ve ağzımızı doldura doldura ‘sosyal haklardan, yasalardan’ vesaire bahsediyor, yazdığımız haberlerde iddialı cümleler kuruyordum. İş güvenliğinden, iş güvenliği uzmanından, sosyal haklardan ve işçi haklarından dem vuruyor ancak kendimize lazım olan kadarını biliyoruz. Oysa sadece kendi haklarımızı bilme bencilliğiyle birlikte diğerinin haklarını görmezden gelmenin vebali olduğunun da farkında mıyız?

Maalesef Türkiye’de özellikle özel sektör patronlarının çoğunun ‘her şeyi yasalara uygun yapsak biz bu değirmeni nasıl döndüreceğiz?’ dediğini ve ‘vergilerden sigortalara’ kadar pek çok konuda işi kitabına uydurduklarını biliyoruz. İşin kötü tarafı devletin denetçileri de bunun farkında. Tam da bu noktada “yasaların işçilere tanıdığı hakların kul hakkıyla eş değer olduğu”nun altını çizmek gerekiyor.

Kemal Aydın- İş Güvenliği Uzmanı

Kemal Aydın- İş Güvenliği Uzmanı

İşçi haklarıyla ilgili biraz daha detaya inip bazı ana hatlara bakmak için iş güvenliği uzmanı sevgili Kemal Aydın’ın sözlerine kulak vermek faydalı olacak. Öyle ki Kemal’in altını çizdiği bazı haklardan birçok işçinin haberinin olmadığını tahmin ediyorum.

İş güvenliği uzmanı son zamanlarda iş hayatının bir parçası oldu. Kimileri bu kavramı çok kullanırken iş güvenliği uzmanını ortada görememekten veya onun işçiden çok işverenle görüşüp gitmesinden şikayetçi. Oysa Kemal, iş güvenliği uzmanının asıl muhatabının işçi olduğunu ve onlarla belirli zaman aralıklarında sohbet etmesi ve işçilerin içinde bulundukları rahatsızlıkları dile getirmelerini sağlaması gerektiğinin altını çiziyor. Zaten işverenin iş yerindeki eksiklikleri ve iş kazalarını söylemeye pek yanaşmadığını, bunların da işçilerden öğrenilebileceğini söylüyor. Tam da bu noktada’ aslında iş güvenliği uzmanı bir anlamda ajandır’ diyor.

Eğer ofis ortamında ve bilgisayar karşısında çalışıyorsanız ortamın havalandırması, aydınlatması; ışığı hangi açıdan aldığınız; mouse padlerin, bilgisayar ekranlarının uygun olup olmadığı, masa düzeni, sandalyenin ergonomik olup olmadığı çok önemli. Önemli olduğu için de iş güvenliği uzmanları iş yerindeki bu ve daha fazla detaya dikkat ediyor; düzenlenmesi için işverene rapor sunuyor.

Özel sektörde uzun mesai süreleri -ne acıdır ki- kanıksanmış durumda; hatta 24 saat çalışılsa 25. saati isteyecek özel sektör patronlarına alışılmış durumda. Bu konuda Kemal, haftalık 45 saat yasal çalışma süresinin sektörden sektöre değişmeyen bir kural olduğunu vurguluyor. Hatta bazı sektörlerde işin çeşidine göre bu sürenin uzamadığından aksine kısaldığından bahsediyor. Ve sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar işçi çalıştıranlara da bir hatırlatmada bulunuyor: 18 yaşından küçükler, hamileler ve özürlü çalışanlar hariç bir işçi günde en fazla 11 saat çalıştırılabilir! Haftalık 45 saatten fazla çalışma gerekiyorsa öncelikli olarak işçinin bunu kabul etmesi, sonrasında da fazla mesainin % 50 artırılarak ödenmesi gerekiyor. Bunun yapılmaması durumunda da iş verene cezai işlem uygulanıyor. Bu konu da iş müfettişinin sorumluluğunda.

“Özel sektörde resmi tatil mi olurmuş canım!” diyen patronlara Kemal’in vereceği yine bir cevap var. Dini ve milli bayramlarda tatil yapmak yerine mesaiye gelmesi istenen işçinin bunu kendisinin kabul etmesi gerekiyor. İşçi, resmi tatillerde çalışmayı kabul ediyorsa maaşına % 100 fazla mesai ödemesi eklenmek zorunda. Bunun ihlali de işverene cezai bir yaptırımı getiriyor.

Kemal, iş güvenliği uzmanının iş yerinde tespit ettiği eksiklikleri tespit ve öneri defterine yazmak zorunda olduğunu ve bunları işverene rapor halinde sunmakla görevli olduğunu belirtiyor ancak bunların bir yaptırımının olmadığının da altını çiziyor.

Bir yumurtanın taze olup olmadığını anlamak için tavuk olup yumurtlamaya gerek yok! Bütün bir meseleyi birkaç maddede toplayalım:

– Haberleri takip etmeli, gündemden geri kalmamalı. Fakat, medyanın bize sunduğu gündemin dışında kendimize ait bir gündemin olduğunu da unutmamalı. 

– İyi bir medya okur yazarı olmalı; haberin satır aralarını doğru okuyabilmeli. Olayın ‘aslı’, magazinel tarafının gölgesinde kalmamalı!

– İşveren, çalışanına yapacağı yatırımı aslında kendisine ve işine de yapmış olduğunun farkına varmalı. 

– İşveren, işçisini işe aldığı günkü gibi kalmasından rahatsızlık duymalı ve kendisini geliştirmesi için ona fırsatlar sunmalı.

– İşveren yapılan işle alakalı 6 ayda bir yeni / farklı bir eğitim alınmasını sağlamalı, teşvikte bulunmalı gerekirse zorunlu tutmalı

– Üçün beşin hesabını yapıp da büyüyen adam görmedim. Kazanmak için önce vermeyi öğrenmeli! 

– İşçinin hakkını gasp edip, yasaları yok sayarak kâr edileceğini zannetmemeli; bunun sadece kendini kandırmak olduğunu bilmeli.

– Yerine getirilmeyen işçi haklarının yasal cezaların yanında kul hakkı olarak hesap gününde karşısına çıkacağını bir işveren mutlaka bilmeli.

– Rızkı veren yalnız Allah’tır. Kimse, kimseye iş verdim, aş verdim, maaş verdim diye boşuna kibirlenmemeli.

– Son bir konuyu da Peygamber Efendimiz’in bir Hadis-i Şerifi ile hatırlayalım: İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz!

2 Comments

  1. Kalemine sağlık Evren Kardeşim… İşin özü budur… Filler tepişirken ezilen çimenleri hiç umursayan yok…

  2. Allah seni inandırsın Hocam, normal çalışma – mesaisiz – sistemimiz şöyle idi, hafta içi 830-1830; 5 gün 50 saat, hafta sonu 5 saat, haftalık 55 saat… günlük ortalama mesai süresi – günlük diyorum ne haftalık ne aylık, günlük – 2-3 saat,, ettimi size haftalık 70 saat falan… ekstra sabahlamaları saymıyorum,,, şimdi biz ne yapalım ? dava edelim şirketimizi ? kemal bey ile mi görüşsek ? Türkiyede bu kadar iş talep eden bunu fırsata çeviren bu kadar zihniyetsiz patron olduktan sonra bir yasa vız gelir diğeri tırıs geçer… velev ki ceza yesin, onun da hesabını yapar ” ben bu cezayı her gün 1 saat fazla mesai ile zaten kapattırırım” onun için devam … yazık…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir