Yutkunduğum Sözcükler

Bir gün -öyle ansızın- bir kahvaltı masasında göz göze geldik ruhunla. Sesini duydum önce, yüzüne bakmadım sen dönünce. Sen beni sordun, oysa yanı başındaydım. O kadar yabancıydı gözlerimiz ruhlarımıza.

Sabaha kadar sohbet ettik sonra. Karanlıkta sadece seslerimiz vardı ve ruhlarımız. Sen konuştukça yıllar önceye, bir başka yüreğe daldım gittim. Çok soru sordun, çok az cevap verdim. Sonra yine geldiğin gibi ansızın çekip gittin. Gidişin, tıpkı gelişin gibi öyle dağladı ki gönlümü satırlarca cümleler döküldü elimden kâğıda.

Gidişinin üzerinden tam altı yıl geçti. Sen hâlâ gittiğin yerde, ben hâlâ beni bıraktığın yerde buluştuk yine. Arkanı dönüp gittiğinde yastığa gömülüp saatlerce ağladığım odada, sana şimdiye kadar yazılmamış fermanların yazıldığı o masada dondum kaldım bir kere daha. Altı yıl nasıl sabretmişim, öyle şaşırdım ki kendime. “Mektubum ulaştı mı sana?” dedim. Bu sorunun cevabını alabilmek için bunca yıl beklemem gerekmişti. “Evet” dedin. Evet dediğinle kaldın; başka konulardan bahse daldın.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

One Comment

  1. Eğer bir ademoğlunun ya da bir havvakızının canını yakmak istiyorsan, umursama onu .Herşeyin rengini değiştirmeye yeter bu .Öyle ki, nefret ediyosan sevmeye başlarsın, seviyorsan aşık olursun, aşıksan hızla nefrete sürüklenirsin. Çünkü dünya kadar olan egolarımızın en kabullenemediğiydi yok sayılmak. Hayat acımasız bizi büyütürken, tokatlayarak öğretmeyi pek sever. Hadi ,bana unutulmayı tekrar ögret hayat!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir