Türk Üniversitelerinin İngilizce Hayranlığı

Cumartesi sahurda internete girip öğrendim ki Erzincan Üniversitesi‘nin Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümü’ne yaptığım yüksek lisans başvurumda yedeklerde kalmışım.

Bütün bir yaz boyunca üniversitelerin yüksek lisans ilanlarını (tezliden bahsediyorum) incelerken hepsinin ÜDS ya da KPDS puanı şartlarını okumaktan sıkılmıştım. Sadece Erzincan Üniversitesi İngilizce şartı aramıyordu. Hatta inanamamış enstitüyü arayıp teyit ettirmiştim.

İşin acı tarafı üniversitelerimiz Türk Dili okutmanı ararken de Continue reading →

Öğrenim Ve Katkı Kredisi Borçları

Üniversite öğrenimim sonucunda devlete maddi borcum şu an için 5000 YTL. Buna yüksek lisans için aldığım öğrenim kredisinin geri ödemesi de eklendiğinde borcum 11 BİN YTL’yi bulacak sanırım. Lisansta aldığım öğrenim ve katkı kredilerinin geri ödeme planı üniversite mezuniyetimden 1 yıl sonra elime ulaştı. Ödeme planında 2 yıla yayılmış 3’er aylık taksitler şeklinde borcun tahsil edileceği belirtilmiş. Her 3 ayda bir 641 YTL taksit ödemem gerekiyor.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu‘na durumumu bildiren bir dilekçe yazarak ödemelerin 1 yıl ertelenmesini talep etmiştim ve dün bunun kabul edildiğini öğrendim. Henüz öğretmen olarak atanmamış veya sigortalı bir işte çalışmaya başlamamış “borçlular” için bu sevindirici bir haber. En azından bir süreliğine de olsa rahatlamanızı sağlıyor bu erteleme.

Eğer böyle bir durumla karşı karşıyasanız, herhangi bir sigortalı işte çalışmıyor ve ödemeleri yapacak geliriniz yoksa Aralık ayını yarılamadan en kısa sürede Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Personel Daire Başkanlığı’na bir dilekçe yazmanız gerekiyor. Bu dilekçeyi APS ile Cemal Gürsel Cad. No.61 Cebeci 06590 Ankara adresine gönderdikten sonra başvurunuzun değerlendirmeye alınıp alınmadığını da 0312 363 87 70 numaralı telefondan 6‘yı tuşlayarak öğrenmeniz mümkün. Keşke üniversiteden mezun olur olmaz iş hazır olsa da kimse borç ödemelerini erteletmek zorunda kalmasa :)

Hayatı Objektif Yaşamak

Yüksek lisans dersinde “objektif, subjektif” diyen arkadaşımızı azarlamıştı hocamız. Türkoloji öğrencisi “öznel, nesnel” dururken nasıl olur da “objektif, subjektif” derdi. Eğitim fakültesi sıralarında Türkçe’nin doğru-düzgün kullanılması konusunda bu derece duyarlı hocamızın Fen Edebiyat Fakültesi sıralarında isim fiile “infinitif”, sessiz harflere “konsonant”, yazarın yarattığı hayal dünyasına “fiktif dünya” denildiğinden haberi yoktu. Olsaydı tepkisi sınıftakinden çok daha fazla olur muydu acaba? Üstelik karşısındaki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmaya hazırlanan adaylar online bir hayat yaşıyorlarken…

e-vren günlüğü’nde hayatımı [de]şifre ederken notunu düşmediğim yaşantılarım oluyor elbette. Bunlardan biri de geçen haftalarda iki defa gidip geldiğim Kırşehir tecrübem olmuştu. Ahi Evran Üniversitesi’ni görme, yeni kurulan üniversitenin amatörlüğünü tecrübe etme şansım olmuştu. Kırşehir’in nerede olduğunu bilmezken karşıma çok güzel bir şehir çıktı. İnsanları yardımsever, çevre düzenlemesi harika, şehir planı son derece sistemli bir İç Anadolu şehriyle karşı karşıyaydım. Benim için yaşanabilir bir kentti.

Dün İzmir‘deydim. Sevil de İzmir’deydi. Harun da eşiyle beraber İzmir’deydi. Herkes oradaydı kısacası :) Ramazan öncesinde son kez ziyaret ettiğim mavinin şehrini çok özlemiştim. Aydın’dan sonra benim için ikinci vatan İzmir. Nerdeyse her haftasonu adım attığım İzmir’den 1 aydan uzun bir süre uzak kalmak pek yaramamıştı bana. Çünkü Evren’in dünyasının beslendiği iki şehirden biriydi orası.

KİTLESEL TEPKİ

Türk Silahlı Kuvvetleri Türk Milleti’nin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesini istiyor resmi web sitesinden. Hüss sayesinde bizim evin balkonlarından 365 gün boyunca Türk Bayrağı eksik olmuyor. 1 değil, 2-3 tane üstelik. Evimizin çaprazındaki Subay Lojmanlarının bütün balkonlarında da haftalardır Türk Bayrakları asılı. Pencereye, cama bayrak asmak işin en kolayı belki de. TSK’nın arzu ettiği kitlesel tepkileri biz hala daha televizyon karşısında veriyoruz. Vermiyor muyuz? Diziler seyredilme rekoru kırmaya, yetenek yarışmalarına sms oyları yağmaya devam etmiyor mu? Diğer bir yanda da Şehit cenazelerinde binlerce insan toplanıyor, teröre karşı kinini kusuyor. Günlerdir, haftalardır bütün olanları hayretler içerisinde seyrediyorum. Bir tarafta kendinden geçercesine seçim hazırlıkları, bir tarafta oğlunu, kocasını, babasını bu vatana şehit verenlerin feryatları, bir tarafta OKS, ÖSS, KPSS diye başını kuma gömmek zorunda kalıp gündem dışlında kalan Türk gençliği, diğer bir tarafta da televizyon karşısında hipnotize olmuş geniş bir kitle. Bunca karmaşanın arasında lisansı bitirmenin bir işe yaramadığını gören biri olarak KPSS yolu gözlüyor, Aralık’ta asker olmaya hazırlanıyorum. Şu dünyanın haline bak. Bazen her şey ne kadar da boş geliyor.

Bugün yüksek lisansın üçüncü dönemi başladı. Bir’ken üç, dört’ken sekiz kişi olduk. Yine zorlu, dolu dolu bir program bizi bekliyor, bunu öğrendik. Amaç: Bizi donanımlı bir Edebiyat öğretmeni yapmak. Niyetler son derece güzel. Ama bu yıl yine 30-35 edebiyat öğretmeni alınacaksa KPSS’ye çalışmayı bırakacağımdiyen arkadaşımızı da, bir dersin finalindeyken koca bir işsizler ordusuyla karşı karşıyayım açıklamasında bulunan hocayı duymazlıktan gelmek pek mümkün değil. Öğretmenlikte gözüm olmadı hiçbir zaman ama insan artık aldığı eğitimin bir karşılığını, saygınlığını görmek istiyor.

KENDİ HAYATIMIN BAŞROLÜ

Geleceğimle ilgili iki önemli seçenekten birini dün tercih etmiş olmanın huzurunu taşıyorum. Birkaç gün önce yine bu sayfalardan duyurduğumun aksine dün yüksek lisans programına değil formasyona başvurumu yaptım. Böylesine radikal bir kararı almamda pek çok sebep etkili oldu, ancak her zaman söylediğim gibi: İnsanlar Tercihlerini Yaşarlar! Yavaş yavaş kendime geliyorum artık. Son bir haftadır yaşadığım kötü günlerin hepsini geride bıraktım. Dönüp bakmıyorum da ardıma. Bırakıyorum, birileri kendi denizinde boğuladursun, ben kendi sahilimde keyfimi sürüyorum :)

Tezsiz yüksek lisans başvurumu yaptıktan sonra Semih‘le başbaşa sabah kahvaltısı yaptık. Sonra benimle ve ailemle vedalaşmaya gelen eski sınıf arkadaşım Dilek‘le hep beraber öğle yemeği yedik. Dilek, formasyonu kazanamadığı için memleketi Hatay’a geri dönüyor. İnşallah seneye yeniden burada olacak. Öğleden sonra Elvan‘la birlikte Ticaret Fuarı’ndaki Aydın Life standını ziyarete gittik. e-vren günlüğü’nü yakından takip edenler Elvan ÇETİN‘i de hatırlayacaklardır: Elvan, elektronik yaşam diyarımın MisAfiR KaLeM{LeR}‘indendi. Akşam da soluğu İncirliova’da Harun‘un yanında aldım. Gece yarısına kadar Belediye Meyda’nında çimlerin üzerinde oturup sohbet ettik.

Kadere inanan biriyim ama bazen hayatıma başkalarının yön verdiğini, çok da özgür olamadığımı düşünür, çıkmazlara düşerim. Ancak, yaşadıkça, düşüp kalktıkça ve ruhumuzda yaralar açılıp yeniden iyileştikçe, acı ya da tatlı tecrübeler edindikçe öğreniyoruz ki herkes kendi hayatının başrolünü oynuyor ve kendi hayatını yaşıyor! Dün aldığım cesur karardan ve seçmiş olduğum yeni yoldan sonra gördüm ki, huzurluyum, mutluyum, birilerinin bana bir şeyler sunmasını beklemeden ben sahip olmak istediklerime sahip olabilecek donanımlara sahibim. Son bir haftadır yaşadıklarımdan ötürü yazılacak öyle çok şey var ki aslında. Ama hayatta profesyonel olabilmek için geriye bakmadan ileriye adım atmak gerekiyor. Yoksa insan takılıp kalınca birilerinin entrikalarına, bir arpa boyu bile yol alamıyor. Yaşamaya, yazmaya ve de paylaşmaya devam edeceğiz, inadına…

BAŞARDIM!

Üniversite hayatı boyunca kurulan hayaller… Girilen ve aşılan zorlu sınavlar… Stres dolu mülakat dakikaları… Bir yeşerip bir tükenen umutlar… Ama bir an olsun vazgeçilmeyen hedefler… Edilen dualar, bu yolda atılan adımlar, verilen çabalar, harcanan emekler… Ve nihayet bunca sıkıntının, gayretin, emeğin karşılığı: Hem yüksek lisansı hem de formasyonu kazandım.

Yüksek Lisans ve formasyon mülakatlarının sonuçları bugün ADÜ’nün resmi web sitesinde resmen açıklandı. Hedefim başından beri yüksek lisanstı. Bu sebeple yarın yüksek lisans programına kaydımı yaptıracağım. Böylece yeni bir yola gireceğim.

Mutlu muyum: Evet ama buruk. Huzurlu muyum: Kısmen…

Bunca stresli sınavlar sonucu sağlığımda sorunlar yaşayınca pek de sevinemedim kazandığıma. Neyse ki öğleden sonra doktorun telaş edilecek bir durumum olmadığını söylemesiyle rahat bir nefes aldım.

Akşamüzerine doğru kendime gelmeye, yeni hayaller kurmaya, mutlu olmaya başlayabildim :) Bir adım daha ileri gittiğim, annemim en büyük isteklerinden birini yerine getirdiğim, rahmetli babamın hayallerinden birini gerçekleştirdiğim için mutluyum. Ama en önemlisi “istiyorum” dediğim şeyi başardığım için mutluyum.

e-vren günlüğü’ne bir lisans öğrencisi olarak başlamıştım. Bu yeni hayatın düşlerini yine buradan paylaşacağız hep beraber ve yolun nereye çıkacağını yine hep birlikte göreceğiz.

YENİ BİR…

Bana ait olmayan bir rol biçildi, üzerimde emanet durdu. Gönlümden geçenlerle gönlünden geçenler öyle bir çatıştı ki yirmidört saatlik bir kabus yaşandı. Şimdi buraya yazmadıklarım ömrüm boyunca saklayacağım bir sır olarak kaldı. İki yürek arasında konuşulanlar, koca bir dünyayı yerle bir etti de herkesin duası her şeye rağmen gerçek oldu. Gün gelir, devran döner burada duaların yansıması yazılır elbet…

Üç ay boyunca hazırlanılan yüksek lisans mülakatları fırtına gibi gelip geçti. Yüzlerce üniversite mezunu, gönüllerindeki hayaller, umutlar; dillerindeki dualarla birer birer jüri önünde ter döktü. Moraller bozuldu,umutsuzluğa düşüldü, başlar öne eğildi… Şimdi herkes sustu da, pazartesi açıklanacak sonuçları beklemeye koyuldu.

Dünyadan ilişiğimin kesildiği gecenin sabahında ailemin de ısrarıyla gözümü Kuşadası‘nda açtım. Kardeşim Efe’m karşıladı beni. Bütün gün çağrılara cevap vermedim, mesajları yanıtlamadım, en sonunda telefonumu kapattım. Belma Hanım‘la Öykü Gününe katıldım, İlçe Kütüphanesi’nde şairlerle tanıştım, denizi seyrettim, bol bol yürüdüm ve Ekim ayında e-vren günlüğü’nü MisAfiR KaLeM olarak şereflendirecek dostum, kardeşim Murat‘la sabaha kadar sohbet ettim. Ayrıca Murat’ın birkaç poz fotoğrafını da çektik ki, Ekim’deki muhteşem yazısını o karizmatik tebessümüyle süsleyelim istedik.

Efem’le başbaşa yediğimiz yemekler, sohbetler, yürüyüşler… Belma Hanım’ın beni Öykü Günleri davetlileriyle tanıştırması, şen şakrak sohbetleri… Murat’la klinik nöbetinde başbaşa içtiğimiz çaylar, sabaha kadar ettiğimiz doyumsuz sohbetler, ancak iki dostun yapabildiği paylaşımlar… Bunca gerginliğin üzerine sünger çekti her biri, geçti gitti bütün huzursuzluklar…

Bugün öğleye doğru Aydın’a döndüm kardeşimle. Mülakatların stresinden parmağımda çıkan yaranın kanamasını durduramayınca soluğu acil serviste aldık. Yapılan müdahaleye rağmen durmayan kanama sonucu ikinci bir defa daha acil servisin yolunu tuttuk. İnsanın neresi acıyorsa canı oradadır derler ya, acil servisin insanı ürperten atmosferinde ölüp ölüp dirildim.

Ve anladım ki her şeyden önemlisi insanın kendi sağlığı… Sınav streslerinin, zorla verilmeye çalışılan rollerin, saatlerce süren psikolojik baskının birer faturası bugün ve bugüne kadar yaşadığım rahatsızlıklar. Kalkıp kimse bunun hesabını vermeyecek, insan üzüldüğüyle, yıprandığıyla kalacak. Demek ki güçlüye karşı güçlü olmak durumunda insanoğlu. Ne olursa olsun başı dik olmalı, kilitlenip kalmamalı bir başka bedenin karşısında.