Televizyon, Suya Yazı Yazmak Gibidir!

gazete

Gazetede yazılanlar daha kalıcıdır; televizyon suya yazı yazmaktan farksızdır. Gerçekten böyle mi? Yazılı basın ile sözlü basının hedef kitleleri farklı olduğu gibi aktardıkları bilgi ve mesajların kalıcılığı da farklılık gösteriyor. Gazetelerin mesajlarının daha kalıcı olduğu düşünülürken televizyon dünyasından birçok insanın ağzından ‘televizyon suya yazı yazmak gibidir’ sözünü de çokça duyuyoruz.

Yazılı ve sözlü basın arasındaki farklılıkların konu edildiği İSMEK Gazetecilik Eğitimleri beşinci haftasında devam ediyor. Habere istenildiği an ulaşılabilme imkanı gazetelerde daha mı mümkün? Gazetelerin bu kalıcılığı ve ulaşılabilme kolaylığı onun daha iyi bir kanıt, arşiv veya tarihi bir belge özelliği taşımasını mı sağlıyor? gibi sorular üzerine konuşurken konu okurun bunlardan hangisinde daha aktif olduğuna geldi.

Gazete okuyucusu internet gazeteciliğine ve sözlü basına göre daha edilgen. Öyle ki dijital platformlarda okuyucu habere anında tepki verebiliyor. Ancak okurun bu müdahalesi yazılı basında oldukça kısıtlı.

Haber giriş hızı televizyon, radyo ve internete göre daha yavaş olan gazetede haberin daha detaylı verildiği üzerinde duruldu ancak ‘dosya haber’ üzerinden ileri sürülen bu düşüncenin özellikle canlı yayınlar, anlık yorumlar, uzman görüşleri, multimedya ögelerinin diğer platformlarda devreye girmesiyle çok da geçerliğini yitirdiğini düşünüyorum.

Bütün bunlara rağmen ‘toplumsal alışkanlık’tan gelen en gözde haber alma kaynağı unvanını hâlâ elinde bulunduruyor gazete. İnternet haber sitelerine karşı da köşe yazarları ve hafta sonu ekleriyle zevkli bir haber kaynağı olmak için mücadeleye devam ediyor. Sarı sayfalar ve zayi ilanlarıyla da vazgeçilmez özelliğini devam ettirmeye çalışıyor.

Televizyonun kitleleri daha hızlı etki altına almasında sesli, görüntülü ve yazılı olarak her eğitim düzeyinden insana hitap ediyor olması çok önemli. Öyle ki TV, gazetenin aksine çoğu zaman okuma – yazma becerisi istemiyor. Hâl böyle olunca televizyon haberciliğinde ayrıntı ve derinliğin az olduğu gerçeği karşımıza çıkabiliyor.

Ana Haberleri, Sevdiğiniz Dizinin Kanalında mı Seyrediyorsunuz?

Seyircinin sevdiği diziyi kaçırmamak adına o kanalın akşam haberlerini seyrettiği yönünde bir görüş hakim. Bunun doğru olup olmadığını kendimize sorarak da görmek mümkün. Tam da bu noktada son birkaç yıldır dizilerin ana haber bültenlerinin birer parçası olduğunu da görüyoruz. Çoğu ana haber bülteninin son haberi az sonra yayımlanacak diziyle ilgilidir veya dün yayımlanan ve ‘reyting rekorları kıran’ bir dizi dakikalarca haber olarak seyirciye sunulur. Dizinin bir gün önce çok seyredilmesi mi onun haber değeri taşıdığını mı gösterir? Haber, gerçek hayatta yaşanan ve kamuyu ilgilendiren ‘gerçek’ olaylardan ibaretse gerçekte var olmayan kahramanların, hayal ürünü senaryoların ana haber bültenlerinde, gazetelerin ilk sayfalarında çokça yer almasının izahı nedir? Büyük işlere imza atmış, ses getiren haberler yapan, önemli röportajlar gerçekleştiren isimlerin anchorman koltuğuna oturup haber olmayan bir konuyu habermiş gibi sunmasına ne demeli? Acaba usta gazeteci Mehmet Ali Birand, haber ekibine ‘arkadaşlar Öyle Bir Geçer Zaman ki’deki Osman’ın göz yaşları haber değeri taşımaz; bu habercilik değildir, üniversitelerde böyle bir haber türü öğretilmiyor’ demiş midir?

Türkiye’de Gazete Aboneliği Tutmuyor!

Avrupa’da gazetelerin abonelik sistemi oldukça iyi işlerken Türkiye’de zaten düşük olan gazete satışlarının yanında abone olma oranının da düşük olması kaçınılmaz bir son. Öyle ki abonelik sistemiyle çalışan gazeteye de ‘ucuz, kalitesiz gazete’ önyargısına sahip olduğumuzu da inkâr edemeyiz. Bir iki gazete haricinde abonelik sisteminde ısrar eden gazetelerin hatırı sayılır bir tiraja sahip olamadığı da yıllardır acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Gazetenin isminin sonundaki nokta (.) ihmal edilmemiş!

Türk Gazeteler Adeta Bağırıyor!

Yabancı gazetelerin ilk sayfalarıyla Türk gazetelerin ilk sayfalarını karşılaştırdığımızda coğrafyamızın renkli, coşkulu ve çok sesli halinin manşetlerle, fotoğraflarla, sayfa düzenlemeleriyle gazetelerimize de yansıdığını görüyoruz. Manşetlerimiz adeta bağırıyor. kocaman fotoğraflar haberden çok yer kaplıyor, gazete logoları hem cıvıl cıvıl hem de altı üstü sağı solu curcuna dolu. Oysa Avrupa gazetelerinin logoları bile sade. Fotoğraf neredeyse var – yok arası ama bolca yazı ve haber!

‘Her haber, bir tohumdur!’ diyor ve gazetecilikte ahlak anlayışına geçiyoruz. Ahlak ve haber birbirinden hiçbir şekilde ayrılmamalı. Öyle ki ahlak kuralları belirlenen yer yüzündeki mesleklerin başında gazetecilik geliyor. Bugün sektörde ahlakın varlığı gazete sayfalarına, televizyon haberciliğinin seyircilere sunduklarına hatta Avrupa basının dünyaya sunmadıklarına bakıldığında sorgulanabilir.

Fikir üretmedikçe özgün bir gazete oluşturamayız! Bu noktada UNESCO’nun belirlediği ‘Doğru Habere Dair 10 İlke’yi okumak faydalı olacaktır.

Lütfen yazıda tespit ettiğiniz yazım ve noktalama işareti hataları ile anlatım bozukluklarını ‘yorum’ kısmından bildirin.

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik