Mustafa Alnıak: Blog dünyasının yarısı yarış halinde

YouTube canlı yayınında blog yazarlarıyla sohbetlerin on ikincisini 4 Eylül Pazartesi akşamı sevgili Mustafa Alnıak ile gerçekleştirdik. 2012 yılının sonunda blogspot.com’da ilk bloğunu açan Mustafa, çoğunlukla evde ve bilgisayar başında vakit geçiren, benim gibi futbolla hiç alakası olmayan biri. Vaktinin çoğunu kendi bloğunda ve diğer bloglarda geçirdiğini “Boş kaldığım zamanlarda kendi bloğumda çok geziyorum, eski yazılara gidiyorum.” sözlerinden anlamak mümkün.  Hatta bununla ilgili “Boş zamanlarında başka şeyler yapanlar için blog, güzel bir uğraş önerisi olabilir. Haftada bir yazı yazmak için yarım saat ayırmak çok zor değil.” ifadesi çok hoşuma gitti. Mustafa’nın blogla yaşadığını söylediğimde de “Öyle oldu evet. Başka bir amacım yokmuş gibi. Aslında bu, doğru bir şey değil ama dünyam küçük; kitaplardan, filmlerden ibaret.” cevabı beni çok etkiledi. Mustafa kendi halinde ve dünyasında, yazılarını daha çok doğaçlama yazan ve kişisel blog konusunda kendi doğruları olup ne yaptığının farkında olan bir blog yazarı.  10 yıl sonra da blog yazmaya devam edip etmeyeceğini sorduğumda kesinlikle devam etmeyi düşündüğünü söyleyen Mustafa’nın bloglar adına söyleyecek daha çok sözü var:

  • Blog kavramını bilmeden başladım buna. Lisedeyken İnternet sitelerine merak saldım. Amacım aslında bir site sahibi olmaktı. Aradığım şeyin kişisel blog açmak olduğunu anladım. Bunun karşılığının blog olduğunu fark edince blog dünyasına girdim. Blog yazarı olmak gibi bir düşüncem yoktu, öyle bir şeyden haberim bile yoktu.
  • Bloğumda, günlük tadında kişisel yazılar yazıyorum. Seyrettiğim filmlerle ve okuduğum kitaplarla ilgi bir şeyler yazıyorum. Geriye kalan da günlük tadında anılar. Israrla da bir bloğun günlük tadında olması gerektiğine inanıyorum. Blogda haberler paylaşmak bana göre değil. “Windows 10 çıktı.” demek yerine “Windows 10 deneyimlerim” demek biraz daha kişiselce olabilir.
  • Blog yazmak vaktimi almıyor, çok uzun sürmüyor yazmak. Yazacaklarım daha önceden aklımda olduğu için hemen cümlelere döküyorum, bitiyor.
  • Blog yazmayı bırakmak gibi bir düşüncem hiçbir zaman olmadı. Uzun bir süre yazarım, kolay kolay bırakamam. Bir zararını da görmediğim için niye bırakayım ki? Blogdan hiç sıkılmadım.
  • Kitap okumaya başladıktan sonra blog yazmak, blogları okumak zor gelmemeye, daha keyifli olmaya başladı.
  • Blog dünyasının neredeyse yarısının yarış halinde olduğunu görüyorum. Blog yazarlarının yorum peşinde koştuklarını görünce kenara çekilmeye karar verdim. 
  • Yorumların cevapsız bırakılmasını doğru bulmuyorum. Yorumu onaylayıp cevapsız bırakırsam hakkımda bencilmiş gibi düşünürler diye çekiniyorum.
  • 2012 yılından bugüne blog yayınlarımda bir değişim oldu. Önceden teknoloji üzerine deneyimlerimden de birkaç yazı yazardım. Artık onlara yer vermemeye, tamamen kişisel yazılara yer vermeye başladım. Kişisel bir blogda teknoloji yazılarının yeri yokmuş diye düşünüyorum.
  • Instagram, Facebook, Snapchat gibi sosyal ağların sonu gelmiyor. Sadece Twitter’ı kullanıyorum. Genelde oraya tivitler atıyorum, sonra o tivitleri blogda bir araya getiriyorum. 
  • Blogda ziyaretçi sayısı, para kazanma ayrıntılarına takılacak olursak olay başka yerlere gider, başka şeyler yapmak zorunda kalırız. O zaman o bloğu yöneten biz olmayız, bir anlamda blog bizi yönetir. O kadar zorlamaya gerek yok kendimizi. Kimse bizi zorlamadı buralara gelirken, bunları açarken. O nedenle başka şeyler için de kendimizi zorlamaya gerek.
  • Blogda rol yapmaya gerek yok. İnsanlar benim hakkımda çok mutlu diye düşünsünler diye ona göre cümleler kurmakla uğraşmıyorum, içimden ne geliyorsa onu yazıyorum. Üzgünsem üzgünüm, genelde hep öyle oluyor zaten. Pek nadirdir güzel şeyden bahsettiğim.
  • Ailem, ben pek istemesem de blog yazdığımı biliyor ama inşallah okumuyorlardır. Ailenin bilmesi biraz farklı olur benim için, bilmelerini istemem. Bloğumun konusu açılırsa odayı terk ederim veya konuyu değiştiririm. Kötü bir şey yazmamış olmama rağmen onlar okursa yüzüm kızarır benim. Neden kızarır bilmiyorum ama utanabilirim. Ama utanacak da ne var bilmiyorum.
  • YouTube’da bir dönem oyun videoları çekmeyi planladım, hâlâ da düşünüyorum. Eğer beni ilerleyen günlerde beni YouTube’da görürseniz orada da farklı bir duruşum olacak.
  • Bazı yazılarıma baktığımda çekindiğim, “Ben ne yapmışım böyle?” dediğim oluyor.
  • Bence kişisel blogların fayda sağlama gibi bir amacı olamaz. Kişisel blog, kişiseldir, günlüktür. Kişisel bloglar bir fayda sağlamayabilir. Bir insan kişisel bir blogda aradığını bulamayabilir, bir araştırma yaptığında yolu buraya düşmeyebilir. 
  • Yeni bir olay olduğunda, yeni bir gelişmeyle ilgili illa yazı yazacağım telaşına düşmüyorum. Eğer ben deneyimlediysem hem kendim hem diğer insanlar için onu bloğuma not ediyorum .
  • Bir bloğa girdiğimde üsluba dikkat ederim. Çok resmî de olmayacak çok laubali de. Bunun bir otası olmalı. Ziyaretçilerine farklı şekilde hitap edenler oluyor.  Bir de uzun başlıkları olan yazıları okumuyorum. Teması çok renkliyse, uzun menülerden oluşuyorsa bloğu terk ediyorum. Ben sadeliğe bakıyorum. Beyaz ve gri tonlarındaysa yazıyı sevmesem bile okuyorum. Çünkü ilham veriyor bana. Kendime notlar çıkarıyorum, ileride yazılarımda kullanacağım konular geliyor aklıma.
  • Blogları hiç bilmeyenlerden etkileşim bekliyorsak onların ihtiyaçlarına yönelik bir şeyler yazmak gerekiyor. Bunun için de gündemi takip etmeli.  İnsanlar neyi yapmak istiyor da yapamıyor, neyde zorlanıyor, onlara rehber olmak gerekiyor. Rehber olabiliyorsanız yeni okurlara ulaşabilirsiniz. Rehber olmak için bir şey yapsak bile yazıyı gören kaçıyor, insanlar okuma zahmetine girmiyor. O kadar derleyip toplayıp adım adım yazıyoruz. Yazının başında veya ortasında bir video yoksa 1-0 geride başlıyorsun.

Mustafa ile sohbetimizden çıkarımlar:

  • Eskisi gibi yorum yapmış olmak için veya trafik çekmek için yorum yapanların sayısı azaldı. Blogların okunma ve yorum alma sayısı zaten azalmış durumda. Arada nadiren trafik çekmek amaçlı kısa yorum yazanlar olsa da artık çoğunlukla gerçekten yazıyı okuyup da değer katmak için yorumda bulunanlar var.
  • Yazılara yapılan yorumlara cevap yazmamak ziyaretçilere saygısızlık. Yorumlara mutlaka cevap yazılmalı. Mümkünse yorum onaylanır onaylanmaz, bekletilmeden cevabı da yazılmalı.
  • Blog yazarları mutlaka diğer blogları da takip etmeli, bloglardan beslenmeli. 

Mustafa Alnıak ile canlı yayın kaydının tamamını aşağıdan seyredebilirsiniz:

En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter | YouTube

7 Comments

  1. Çok önemli bir ayrıntının farkına varmışsın Yusuf, teşekkür ederim. İnternettin her olanağını ve diğer sosyal ağları da bloglarımızı geliştirecek, destekleyecek şekilde kullanmak gibisi yok.

  2. Öncelikle youtube’a geçince blog yazmayı bırakan nice blog yazarları gibi değil de youtube’u sohbetlerinle blog yazarlarını bir arada topladığın yer yaptığın için herkes adına teşekkür ederim. Mustafa Alnıak samimi, içi dışı bir olan bir kardeşimiz.

  3. Zaten o tarz takıntıları olanlara diyecek bir şey bulamıyorum. Bu şekilde devam ettiği sürece sadece kendini sayılar ile kandıracak ve kendi gibi kendisini kandırmak isteyen gruplar ile yolculuğuna devam edecek. Ne diyelim yolu açık olsun :)

  4. Biz blog yazarları, İnternet okyanusunda aynı ekosistemi paylaşıyor, bu sebeple bir anlamda komşu da sayılıyoruz Salih. Fakat rakamların hesabını yapanlarla yolumuz -aynı ekosisteme rağmen- kesişmiyor. Böyle de ilginç, görünmeyen ve adı konulmamış ötekileştirme / yok sayma durumu söz konusu. Bu da masaya yatırılması gereken bir konu. Bir de sen beni okumadın, o bana yorum yapmadı, şu benim paylaşımlarımı retweetlemedi takıntısından kurtulup kendi işimize gücümüze baksak daha güzel olacak ;)

  5. Mustafa’nın daha önce de bloglar ile ilgili bir söyleşisine denk gelmiştim. Genel olarak düşüncelerinin çoğuna katılıyorum. Ama katılmadığım düşünceleri de var tabii ki.
    Blog dünyasının yarış halinde olduğundan bahsetmiş; bence önceden öyleydi fakat şu an senin de bahsettiğin gibi elde avuçta pek blog kalmadığı için bir yarıştan söz etmek zor olur. Yinede istatistiklere çok takan kişiler vardır elbette ama böyle kişiler hep vardı ve hep var olacak.
    Blogların yorumlaşmasıyla ilgili düşüncelerine de katılıyorum. Yorum yapınca yorum yapan blog yazarlarına bende birkaç defa şahit oldum. Maalesef böyle yazarlar da var.

  6. Blogların yarış olduğuna -en azından günümüzde- ben de pek katılmıyorum Fatma. Ziyaretçi, okunma, yorum sayısına kafayı fena halde takmış olanlar hâlâ var ama sanki o yarış eskiden daha fazlaydı. Şimdi asıl yarış sosyal ağlardaki takipçi, yorum ve beğeni tarafına kaymış durumda. Belki iyi anlamda, kendini geliştirme anlamında bir rekabet hoş olabilir. Fakat yine de böylesi kişisel bir amatör bir uğraşta kim kiminle neyi niçin yarıştırsın veya rekabete girsin? Bunu da sorgulayabiliriz.

    Yorumlarla ilgili asıl eleştirdiğimiz nokta tamamen cevapsız bırakılmasıyla ilgiliydi. Ben de bundan 8-10 yıl önce her yoruma, yorum kısmından değil de yorum yapan kişinin e-postasına cevap yazarak karşılık veriyordum, ne gereksiz bir uğraşmış mesela ;)

    Güzel sözlerin ve katkın için teşekkür ederim.

  7. güzel çıkarımlar yapmışsın yine her zamanki gibi Evren,
    Evet yorumlara cevap yazmamanın saygısızlık olduğunu 12 yıl sonra da olsa öğrenmek iyi oldu :)))
    Şaka bir yana sohbetimizde de ifade ettiğim gibi her zaman yorum yazan arkadaşa gidip son yazısına yorum yazıyordum ve bana bıraktığı yoruma da teşekkür ediyordum. Belki bu da bir tarz . ama bundan sonra ben de yorumların altına cevap vereceğim
    Blog yazarlarının yarış içinde olduğunu ise hiç düşünmemiştim açıkçası,
    Yani yarışta olanlar varsa da ben onlardan olmadım hiçbir zaman,
    Hatta inatla yorum yapıp yazılarını beğendiklerimin benim bloğuma hiç uğramadıklarını da biliyorum
    Yorumlarla ilgili ise ; bazen vaktin olmuyor yazıyı okuyorsun ancak uzun uzun yorum yazmaya fırsatın olmuyor
    Çok iyi yazı deyip de oradan geçtiğinin izini bırakmak bile önemli diye düşünüyorum
    Sevgiler tebrikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir