Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans Maceram

Geçen hafta perşembe günü Marmara Üniversitesi İletişim Bilimlerinden, dün de (pazartesi günü) Marmara Üniversitesi Bilişim Gazeteciliğinden yüksek lisans bilim sınavına girdim. Edebiyat mezunu olduğuma aldırmadan “10 yıldan fazla süredir internet dünyasının içindeyim.” özgüveniyle başvurduğum bu iki alanın bilim sınavlarında yeterli puanı alamayıp mülakata girmeye hak kazanamadım. Özellikle Bilişim’den yüksek lisans yapmayı çok istiyordum, mülakata bir girebilseydim hocaları bir edebiyatçı olarak niçin Bilişim yüksek lisansı yapmak istediğim konusunda ikna edeceğime inanıyordum. Ancak her iki alanın bilim sınavında da ağzımın payını aldım. Neyse artık, yıllar sonra belki benim için de “bir zamanlar Evren, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Bilişim Gazeteciliği yüksek lisansına başvurmuş ama mülakata alınmamış.” denir ;)

Kim bilir belki de 2006 yazında Adnan Menderes Üniversitesinde “Yeni Türk Edebiyatı” yüksek lisansına kabul edildiğim halde bazı sebepleri bahane edip gurur yapıp yüksek lisans kaydımı yaptırmamamın cezasıdır bu diyeceğim ama şimdi kalkıp kendime haksızlık da etmek istemiyorum. O zamanki akademik danışmanım Şahin Hoca, son dakika kafamı bulandırmasaydı (ki kendisi bunu inkâr ediyor) ben bir sinirle gidip kaydımı Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği tezsiz yüksek lisans programına yaptırmayacaktım. Çünkü hayalim hep Yeni Türk Edebiyatından yüksek lisans yapmak, akademik alanda ilerlemekti. (Gerçi o zaman da ayaklarım tam yere basmıyormuş veya kendimi çok iyi tanımıyormuşum. Şimdiki aklım olsa kesinlikle Halk Edebiyatı alanında yüksek lisans yapardım.) 11 yıl önce bir hışımla aldığım kararla akademik kariyer planlarım çöpe gitmiş gibi görünse de aldığım formasyon sayesinde öğretmenliğin tadına vardım ve yüzlerce harika öğrencim oldu.

Sonra sen kalk “Yeni Edebiyat”ının yerine “Yeni Medya”dan yüksek lisans hayalleri kur. (Bende de sürekli bir “yeni” takıntısı. Nasıl bir burjuvalık, nasıl bir ‘sanat, sanat içindir’ havaları… Akıl alır gibi değilim.) Her neyse, Marmara’daki hocalar da kusura bakmasınlar; “Mülakata giremedi ya şimdi böyle yazar tabi” demesinler. Aslında Yeni Medya yüksek lisansını Bilgi Üniversitesi veya Kadir Has Üniversitesinde yapmak istiyordum. Hem o üniversitelere verecek 35 – 40 bin TL param yok hem de İngilizce puanım. Baktım Yeni Medya’ya en yakın Bilişim Gazeteciliği var, onda da dil puanı istemeyen tek devlet üniversitesi Marmara; e bir ALES’e girip şansımı deneyeyim dedim. ALES puanım 80’e dayandı, Marmara da yüksek lisans başvurularını açınca kaçırır mıyım? Hemen başvurdum. Sonra hayaller, heyecanlar, “Marmara Üniversitesinde yüksek lisans sınavına gireceğim” edalarıyla Ramazan bayramı tatilinden erken dönmeler; metrobüste gelir giderken bilişim kitapları filan okumalar… Allahım neler neler. Ah bir mülakata girebilseydim, bir sürü not almıştım, hocalarla neler neler konuşacaktım. (Gerçi, iyi de oldu. O notları blog yazısı olarak değerlendireyim diye düşündüm.)

Perşembe günkü İletişim Bilimleri yüksek lisansına zaten yedek olarak (hani Bilişim olmazsa bari bu olsun) mantığıyla başvurmuştum. Sabahki bilim sınavı tam bir komediydi. Üç soru sordular, üç soruyu da elle yazdırdılar. Anlamadığım kavramlar, edebiyat bölümünde hiç işitmediğim, kulak aşinalığımın bile olmadığı tanımlar vesaire. Gerçi sorunun biri “Post-truth nedir?” idi. Valla kendimle o esnada gurur duydum. Daha birkaç ay önce Kadir Has Üniversitesinin Post-truth konulu Yeni Medya konferansına katılıp “Post-truth nedir?” yazınca Google’da ilk sayfada çıkan bir yazıya da imza atmıştım. Sonra sorulardan biri de “Edebi bir metni analitik olarak irdeleyiniz.” şeklindeydi. E hadi ona da eyvallah. Hani o kadar da “Alan dışıyım alan dışıyım deyip duruyordum, oysa o çok da alakasız değilmişim.” derken “Yakınsama olgusu nedir?” diye bir soru geldi. Sonrasını hatırlamıyorum zaten. Saat 16.00’da açıklanacak denilen sınav sonuçları 18.00’de açıklandı. Bilseydim o ara Nişantaşı’nda kendime 1+1 ev bakardım. Yaklaşık 240 kişinin girdiği bilim sınavında 30 kişiyi mülakata çağırdıkları listeyi astılar. Tabi listede adım yok. Boynum bükük, metrobüse binip Beylikdüzü yollarını tuttum.

Asıl yüksek lisans yapmak istediğim ve ALES’e girme sebebim olan Bilişim Gazeteciliği bilim sınavı için pazartesi yine Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi binasındaydım. ÖSS ile vakti zamanında burayı kazansam okula bu kadar çok gelmezdim galiba. Şaka maka iki günün sonunda Nişantaşı’nı da çözdüm. En azından fakülteye Mecidiyeköy metrobüs durağında inip Cevahir AVM’nin arkasından dolanıp dere tepe tırmanıp yokuşlar inip çıkarak gidilmemesi gerektiğini öğrendim. Meğer Osmanbey metrosunda inip Rumeli tarafından çıkıp iki sağ sonra hep sol sol sol (sırayı karıştırmış olabilirim) yapınca 14 dakikada Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesine varılabiliyormuş. (Gerçi bu bilgi çok da geçerliği olan bir bilgi değil çünkü seneye fakülte oradan taşınacakmış.)

Neyse, kâğıtlar dağıtıldı ve geçen seferki gibi sorular yine elle yazdırıldı. Marmara Üniversitesi Bilişim Yüksek Lisans sınavının ilk sorusu 30 puan değerindeki “Eşik bekçiliği nedir?” idi. Uydurdum bir şeyler ama sınavdan çıkıp tanıma bakınca fena salladığımı anladım. Sonraki diğer iki soru ise “Evren, bu iş oldu bil; en azından mülakata girebileceksin.” dedirtecek türdendi. Siber zorbalık sorusu vardı ki bir ara onunla da ilgili blogda yazmıştım. Siber saldırı, emojiler, teknoloji ve internet dili üzerine de sorular vardı. Bunları gayet iyi açıkladığımı, doğru şekilde örneklendirdiğimi düşünüyordum. Sınav salonundan kuş gibi çıktım. “Bu sefer mülakat listesine girerim herhalde” deyip mülakatta neler konuşabileceğime odaklanmaya çalıştım. Saat 13.00’te açıklanacağı söylenen sınav sonuçları 14.30’da açıklandı. Ben o ara yine Nişantaşı caddelerinde stres dolu adımlar attım. Ve yine mülakat listesinde adım yok.

Şöyle bir kafamı kaldırıp Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi tabelasına baktım. “ÖSS ile kazanamadığın Marmara’ya ALES’le mi gireceğini sandın Evren?” dedim. Öyle kolay mıydı; iletişim fakültesi yerine edebiyattan mezun olup bu alanda yüksek lisans yapmaya kalkmak, üstüne üstlük o üniversitenin değil başka üniversitenin öğrencisi olarak yüksek lisansa girecek olmak. “İki defadır geldiğim fakülteye üçüncüsü tekrar nasip olur mu acaba?” deyip yola koyuldum.

Fakat canım epey sıkılmış, farkında değilim ama yüksek lisansın kapısından dönmüş olmak beni üzmüş. Kendimi kahveye verdim. Gün boyu farklı kafelerden alakasız kahveler içtim. Bir ara dondurma yedim. Sonra yine dondurma yemeye yeltendim, tekrar kendimi kahveyle kandırdım. Eve giresim gelmeyince yakındaki parka gidip biraz çimlerde uzandım, kuruyemiş yedim, sonra eve gelip yine çay demledim derken şimdi bu yazıyı yazıyorum. Şaka maka bu yüksek lisans macerası zihnimi ve gönlümü yormuş. Evlenecek yaşı çoktan geçtim, bu yönde enerji harcamam gerekirken ben hâlâ okuyacağım diye saçma sapan uğraşlar içindeyim ;) Bu hayal kırıklıkları, gönül yorgunlukları arasında bugün güzel şeyler de oldu, olmadı değil. Onları da zaten ilerleyen günlerde paylaşırım. Aman her neyse, şu ölümlü dünyada tek eksiğim Yeni Medyadan yüksek lisans yapamamak olsun ;) Marmara’daki hocalar üzülsün, birçok yeni fikrimden mahrum kaldılar, ben niye üzüleyim ;)

En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter

6 Comments

  1. Akademik seviye kendi tarzına uygun kişileri seçmek ile mükelleftir. Ne kadar ilgili veya bilgili olmak yetmez. Sınavda veya mülakatta karşınızda duran sinik tipler kaderinizi belirliyor. 4 yıl iletişim okudum , etkinliklere katıldım, erasmus yaptım, bir çok gönüllü çalışmada, kulüpte bulumdum. Staj yaptım, birçok işte çalıştım. Şunu net söyleyebilirim iş hayatı ile akademi arasında uçurum vardır. Devlet üniversiteleri mühendislik gibi konularda disiplin ve imkanları ile baş tacıdır ama iletişimde yüz karasıdır. Sadece kendilerini kitap ve akademik makalelerden tanımlayan bir oluşum haline gelmiştir. Benim girdiğim bir Reklam Yüksek Lisans Mülakatında bana dekan hipergerçekçilik nedir diye sordu ( acaba kendisi biliyor muydu) bilemeyince okulumu sordu sonra alay olsun diye reklam nedir açıkla tamamdır dedi.

  2. Bir takım sağlık sorunlarım ve Milas’taki aşırı sıcaklar nedeniyle çok merak ettiğim yazını ancak şimdi sindirerek okudum. Ama sindiremediğim şu anki yoğun duygularım. Ne kadar içten bir anlatım. Sen çok değerli bir evlatsın Evren oğlum. Ummadık sürprizler çıksın karşına dilerim. Zira üzülmeyecek gibi değil. Ama lütfen fazla üzülme yavrum. O kadar kültürlü ve her şeyden önemlisi ‘insan’sın ki, mutlaka mükafatını görürsün. Sevgilerimle Evren :)

  3. Uyarın için çok teşekkür ederim Özlem, ne kadar dikkat edersek edelim mutlaka gözümüzden kaçan bir yazım yanlışı oluyor. Bu tarz düzeltmeleri, uyarıları çok önemsiyorum. Katkın için sağ ol ;)

  4. Sınav solundan ( salonundan ) kuş gibi çıktım.

    Yazım kurallarına verdiğiniz önemi bildiğim için ; farketmeden yaptığınız yanlış hakkında, özür dileyerek bilgilendirmek istedim.

    Hakkınızda hayırlısı olsun inşallah.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir