Yaş 34 Oldu; N’aber?

evren soyuçok 34

Tam otuz dört yıl önce (yine bir Cuma günü sabaha karşı) bugün dünyaya geldim. Annemin ilk ‘dokuz ay on günlük’ evladıydım, öyle ki bunun için adak bile adamıştı. 70’lerin sonu 80’lerin başı; ülke en karışık dönemlerinden birini yaşarken babam, annemi ve ağabeyimi Avusturya’ya götürür. Ortalık durulunca kısa bir ziyaret için dönerler ama annemle babamın niyeti doğum için tekrar Avusturya’ya dönmektir. Tam da vaktinde, bugün memleketim dediğim Aydın’da hayata merhaba derim. Bu doğum, babam hariç ailem için Aydın’da hâlâ sürecek yerleşik hayatın da başlangıcıdır.

Bugün 26 Haziran 2015. O çok sevdiğim Aydın’dan uzakta, artık ikinci memleketim gibi benimseye başladığım İstanbul’da üçüncü defa yeni bir yaşa giriyorum. Otuz dört yılı geride bırakıp 35’e merdiven dayarken ne dilimin ne de ruhumun ‘otuz’lu kelimelere alışamadığını söyleyebilirim.

Bu yazıyı yazarken geride bıraktığım 1 yılı değerlendirirken olumsuzluklardan bahsetmeyeceğime dair kendime söz verdim. İyisiyle kötüsüyle yaşanan her şeyin tıpkı üniversitedeki gibi birer ‘seçmeli zorunlu ders’ olduğunu düşündüm; hepsinden edineceğim tecrübeler ve öğreneceğim bir şeyler olduğuna inandım. 33’lük Evren’in üstüne 34’te ‘bir basamak Evren’ daha inşa ettiğime inanıyorum. Bundan dolayı huzurluyum.

“İstanbul’un plakası kadar yaşım var; n’aber?”

Hayatımda hep var olan ve bu bir yıllık süreçte e-vren dünyasında bir şekilde yer alan herkese yazının sonuna doğru teşekkür etmek istiyorum. Ama onun öncesinde son bir yıldır beni, ruhumu, zihnimi besleyen birkaç detayı kısaca özetleyeceğim.

Arkama dönüp baktığımda Temmuz 2014’te başlayıp Mayıs 2015’e kadar süren bir söyleşiler dizisine imza attım. {Zihnimde fotoğrafını çektiğim, sorularını tasarladığım herkesle görüşebildim; onların hayatlarına birkaç saatliğine de olsa dokunmayı ve bu hayallerimin e-vren günlüğü’nde birer hatıraya dönüşmelerini başardım.} Türk edebiyatının en büyük eleştirmenlerinden Fethi Naci’nin kıymetli eşi Lale Kalpakçıoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdim; Naci’nin son günlerine tanıklık eden kedisine, eşyalarına, kitaplarına dokunma fırsatını yakaladım. Aydın’ın en ünlü fotoğrafçılarından Aylin Mersinlioğlu‘yla yaşamının dönüm noktasında söyleşi için bir araya geldim; ahşap dağlama ustası Münir Erbörü‘nün küçük atölyesine misafir oldum. Esenyurt’un yeni mahallesi Akevler’in ilk muhtarlık seçiminde bütün muhtar adaylarıyla söyleşi yaparak tarihe önemli bir not düştüm. Yaşamayan biriyle gerçekleştirilen ilk söyleşi için edebiyatın dev ismi Oğuz Atay‘la birkaç gün geçirdim. Hasan Söylemez‘le Hayata Yolculuk kitabını; Hikmet Şahbaz‘la Danimarka adaletinin Türklere yönelik ırkçı kararlarını konuştum. Bunların her biri kendi alanında ilkti.

Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen Uluslararası Kafka Konferansı‘nı takip eden tek blog yazarıydım. Beykent Üniversitesi’ndeki Dijital Medya Zirvesi‘ni yakından izledim. 10. yılını doldurmaya hazırlanan e-vren günlüğü blogum için uzun bir aradan sonra ilk kez ciddi bir adım atıp hem teknik hem de içerik yönünden değişikliklere gittim.

Diğer yandan e-vren günlüğü, medya kuruluşlarına verilen uluslararası geçerlikteki IMQS Sertifikası almaya hak kazandı. Blog yazarlığı adına ve internet için attığım iki önemli adım oldu. Önce İnternet Yayıncıları Derneği‘ne üye oldum. Ardından (ISOC-TR) İnternet Derneği‘ne üye oldum; hatta aynı gün Yönetim Kurulu’na seçildim. 

Geçen bir yıllık süreçte sevgili Büşra’nın yaptırdığı babamla benim yer aldığımız pullar aldığım en anlamlı hediye oldu; 2 Nisan’da aramıza katılan sevgili yeğenim Zeynep Su‘yun doğumu, en mutlu olduğum gelişme oldu; birlikteliğimiz kısa da sürse yüreklerimizin hâlâ beraber attığına inandığım Türkiye’nin en büyük fotoğraf topluluğu Safaristanbul ekibine seçilmem de en heyecanlandığım gelişmeydi. Bu süreçte Aydın – İstanbul hattı dışına ilk defa çıkıp Van’ı gördüm.

Elbette bu son 1 yılda her şey böylesine olumlu gelişmedi. 3 yıl önce İstanbul’a gelme sebebim olan işten Eylül 2014’te çıkarıldım ve uzun bir süre işsiz kaldım. Bu süreçte yeterli olmasa da işsizlik maaşının ne kadar önemli olduğunu fark ettim ve 25. katın kıymetini daha iyi anladım. Sonra iki iş daha değiştirdim ve üçüncü durak, İstanbul’un en sevdiğim yeri Beyoğlu’nda her gün nefes almamı sağlayan şu an çalıştığım şirket oldu. Patronumun her seferinde yinelediği iddiasına göre bağımsızım, özgürüm ve şirketin dijital medya projeleri için Mart ayından beri çalışıyorum ;)

Ardımda bıraktığım 1 yılda yaşadıklarımdan çıkardığım ders şu: Her ne iş yapıyorsam yapayım, gün içerisinde nasıl bir hayat telaşı içinde olursam olayım okumayı, yazmayı, blogumu ve fotoğrafı ihmal etmemeliyim. Her şeyimi kaybettiğimde benimle kalan sadece bunlar oluyor.

_EYP7905-003

En özel ve öncelikli teşekkür hayatta en sevdiğim varlık canım anneme, canım aileme. Sonrasında blogumdaki ve sosyal ağ paylaşımlarımdaki satır aralarını çok iyi idrak edip en sıkıntılı anlarımda yanımda ‘var’ olan dostlarıma teşekkür ediyorum. Ahmet’e, Alper’e, Bade’ye, Feriştah’a, Sevil’e, Yücel’e, Fatma ablaya, Samir abiye, Aysel ablaya, Umut’a, Erkan’a, Erhan’a, Fatih’e, Hasan’a, Zafer’e Hamit’e, Gökhan’a, İsmail’e, Kürşat abiye, Naci’ye, Orhan’a, Samet’e, Selda’ya, Serap’a, Ümit Hocama, Yavuz Selim’e, Murat’a, Alev’e, Özgür’e, Sara’ya, İlker abiye hayatıma kattıkları değer için teşekkür ediyorum. Her biri farkında olarak veya olmayarak ya varlıklarıyla ya nezaketleriyle ya da duruşlarıyla son bir yıllık sürecin bugüne evrilmesinde pay sahibidir.

Bu yazımda kullanmak için İstiklal Caddesi’nde 34. yaş hatıra fotoğrafımı çeken sevgili Eyüp Beyhan‘a çok teşekkür ediyorum.

Vakit, e-vren günlüğü’nün 27 Temmuz’da dolacak 10. yılı için geri sayma vakti. 

Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+

10 Comments

  1. Ee Evren’im bu Dünya kimseye kalmadı ki bize de kalsın. Benim yaşta 36 ya gidiyor. Halbuki dün 16 yasındaydım (:

  2. Cem, 70 yaşını görür müyüm bilemediğim için yolun yarısına geldi mi yoksa yarısını geçtim mi onu da bilemiyorum ;) Ayrıntısına girmediğim olumsuz durumları son bir yıllık yazılarda ara ara yazdım; en çok da bu sebeple yeniden değinme gereği duymadım. Zaman zaman duygusal yazılar yazıp arkadaşlarımın kapıya dayandığı durumlar da oluyor. Kahkahalar atan bir e-vren günlüğü olmadı hiçbir zaman ;) Lale Hanım’la Ramazan’dan sonra kahve içmek için buluşacağım inşallah. Yorumun ve katkın için teşekkürler.

  3. “Yaş 35 yolun yarisi eder” demis şair. Yolun yarisina bir yilin daha var kardeşim:)) Lale Kalpakcioglu ile olan soylesini okuma firsatim oldu. Çok iyiydi. O kadar ki, dönüp dönüp bir daha okuyabilirim. Olumsuzluklardan bahsetmeme karari almissin. Belki bu yazi icin tamam. Ama belki başka yazida, onlari da değerlendirebilirsin. Yasadigimiz olumsuzluklarda hayata dahil değil mi? Devamli pozitif olma ogretisinin, eksi yanlarindan biri gibi geliyor bu bana. Bunun dışında harika, doyurucu, ozetleyici bir yazi olmus. Ve tabi heyecanlandirici. 10’uncu yila geri sayım, nasil heyecanlandirmaz ki insani? Bir dahaki yazilarini yorumlarken görüşmek üzere:))

  4. Yaşam uzun bir yolculığa benziyor bence ; hedef değil yolculukta yaşananlar, yol arkadaşların, durup dinlendiğin ağaç altları oluşturmuyor mu hayatımızı sence de?

    Mutlu, keyifli, üretken, okumak-yazmakla dolu bir ömrün olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir