Ahbap

evrengunlugu.net

Top yok, tüfek yok, düşman yok, ateş yok. Oysa çok büyük bir savaş var kendi evrenimde, içimde. Olmayınca bu saydıklarım, içimdeki savaşı hangi cümlelere döküp hangi müttefiklere izah edebilirim ki?

Dört nala koşarken {ki hiçbir zaman gönlüm tam anlamıyla rahat yol alamadı şu hayatta} yine tökezleyip düştüğüm bir andayım. Birinden birini tercih etmek zorunda bırakıldığım ve hiç olmadığım kadar cesur olmam gereken bir yol ayrımındayım. {Halbuki burada iki farklı durumdan bahsetmeyi amaçlamıştım.}

“Sen gidince herkes gider sandım; dünya, evrende yapayalnız kalır sandım. Bütün aşklar sende toplanmış, bana hiçbiri kalmazmış sandım.”

Bir yerlere karaladığım bu cümle, yok olup gitsin istemedim. Hatta uzunca bir yazıya dönüşmesi için çok uğraştım; lâkin kalemimin ayarını yine kaçırınca vazgeçtim.

Ne kadar uğraşsam kısa cümleler kuramıyorum ama kısa sürüyor -niyeyse- mutluluklarım, aşklarım, coşkunluklarım, heveslerim. Herkes her şeyi halletmiş de bir ben çok gerilerde kalmışım gibi hissediyorum. İşin kötüsü hep böyle hissediyorum.

Duygularını ve yüreğini bu denli açan bir adam olunca etrafımdakilerin gerçek yüzünü görmem daha kolay olabiliyor. Art niyetsiz paylaştığım şeylerin alay konusu edildiğini gördüğümde gülüp geçiyorum. Çünkü o insanlarla çok karşılaştım ve hiçbiri şu an hayatımda değil. {Tek tesellim bu.}

Garip olan, geleceğim açısından çok önemli olan bir şey için adım atma konusunda bile istikrarlı bir şekilde kararsızlık yaşıyor olmam. İnsan bir şeyi ya ister ya da istemez değil mi? Bende ise durum tam tersi: İstiyorum ama aynı zamanda istemiyorum da. 

“Bilmediğin aşklar yaşıyorum şimdi; bahar çiçekleri gibi yüreğim. Günlük güneşlik aşklar yaşıyorum şimdi; yemyeşil gönlüm.” 

Eyüp Sultan Hazretlerinin gölgesinde yaşayan bir ahbabım var. Aslında ‘ahbabım idi’ ve ben onu bağrıma bastığım kadar bir başkasını bağrıma basamam sanıyordum. Meğer daha çok seveceğim başka bir yürek varmış. {İlla ki vardır; dünyada milyarlarca, İstanbul’da milyonlarcayız.}

Bu satırları yazarken bile kafamın ne denli karışık, gönlümün yorgun ve yüreğimin hüzünlü olduğunu hissedebiliyorum. 

“Benim küçük sevgilim, bundan böyle sen kimlerle büyüyeceksin?”

Bu yüzden 25. kattan benim küçük sevgilime sesleniyorum: İstanbul çok büyük ama evren çok küçük. Beni gökyüzünün yıldızlarından mahrum bırakma. Zira, bunca yıl yeryüzünde hüküm sürdüğüm saltanat sultanlık* kâfi!

*Yazının ilk halinde kullanılan ‘saltanat’ sözcüğü daha sonra ‘sultanlık’ sözcüğüyle değiştirildi. {İlk haliyle kalsa belki daha iyi olabilirdi.}

Bu yazıyı bir de sahibinin sesinden dinleyin:

Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+

4 Comments

  1. ”Duygularını ve yüreğini bu denli açan bir adam olunca etrafımdakilerin gerçek yüzünü görmem daha kolay olabiliyor” demişsin ya, bende tam tersi. Herkes için ölesiye iyimserim ama çok çabuk kırılıyor ve vazgeçiyorum.

    Biri olmalı, tek bir kişi bile olsa vazgeçilmez, senden vazgeçemez, belki bu yüzden doğuruyor kadınlar ve baba olmuşsa bırakamıyor eşlerini erkekler . .

    ”Mevzu derin, gece uzun,konuşacağız” repliği sana tanıdık mı?

  2. sevebilecek gönül olduktan sonra, sevilecek olan da çok olur.
    Bazen yüksekleri olur insanın ama yalnız, bazen ise darlarda kalır, kuyularda kalır adı Yusuf olur…
    bazen bir kuyu başına üşüşenleri görürsün, gülersin. Bazen kuyulara uzanmak istersin, belki bir Yusuf çıkar diye…
    Bazen bazen oluverirsin birileri için, bazense birileri bazen olur senin için…

  3. İçindeki karmaşa okadar büyümüş ki, yazsan ağır roman olacak sanki. Yazını okumaya başladığımda, yeni bir romana başlamış gibi hissettim nedense.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir