Zihinsel Görevlerimizi Google’a Devrettik!

dizüstü bilgisayar

Facebook başta olmak üzere sosyal ağların tutsaklığından nasıl kurtulabileceğimiz üzerine bir yazı yazmayı düşünürken olaya en baştan başlamam gerektiğine karar verdim. İki bölümlük bir yazının ilk kısmını ‘her şeyi Google’a sorma’ ama ille de ‘internete danışma’ alışkanlığımıza ayıracağım. Çünkü bugün efendisi olduğumuzu sandığımız sosyal ağlardan akıllı telefonlara kadar bizi kölesi yapan sistemin başında internet geliyor.

Üniversitede bir hocam, yine kendisi gibi akademisyen olan eşi kendisine bir sözcüğün anlamını veya nasıl yazıldığını sorduğunda cevaplamadığını, kalkıp sözlükten kendisinin bakması gerektiğini söylediğini anlatmıştı. Buna da ‘ben söylersem öğrenmeyecek, geçici hafızaya atacak ama zahmet edip sözlüğü açıp baktığında o kelimenin anlamını veya yazılışını bir daha unutmayacak’ şeklinde açıklamıştı. Bugünse artık ‘nasıl olsa Google biliyor’ diye düşünerek araştırma zahmetinden yoksun bir şekilde bilgileri ‘gerçekten öğrenmeyi’ öteliyoruz. Birbirimize bir şeyler sorma alışkanlığımız azalırken sorularımza aldığımız cevapları bile illa ki Google’a teyit ettiriyoruz. Üstelik oradaki bilgileri hiç tanımadığımız, uzmanlık alanından bile emin olmadığımız insanların yazdığını bile bile.

Şaşırtıcı ama bugün annelerine yemek tarifi soran kızların sayısı giderek azalırken tarifleri internetten öğrenenlerin sayısı artıyor. Daha da şaşırtıcı olanı yemek siparişini internetten verenlerin sayısının tarifleri internetten öğrenenlerin sayısını da katlamış olması.

İnsanoğlu, inernetin hayatımıza mobil teknolojiyle daha çok girmesi ile tarihinin en çok okuduğu dönemini yaşıyor. Bu söz konusu okumanın ne kadar nitelikli olduğu tartışmasına girmezsek hepimizin gerek blog, gerek sosyal paylaşım siteleri gerekse internet haber siteleri vs gibi birçok etken sayesinde çılgınlar gibi okuduğu bir çağı yaşıyoruz. Ancak bu okuma, nitelikli bir okuma mı, öğrenmemizi sağlıyor mu, kültürlenebiliyor muyuz tartışılır.

Zihinsel görevlerimizin neredeyse tamamımı Google’a devretmişken bu görevi akıllı telefonlar sayesinde mobil uygulamalar da üstlenmeye başladı. ‘Unutkan bir insan’a doğru emin adımlarla ilerlediğimizin bir göstergesi bunlar. Hafızalar arası iş bölümü burada devre dışı kalıyor ve biz o an öğrenmek istediğimizi alıp geri kalanınıWikipedia‘da zaten var’ deyip orada öylece bırakabiliyoruz. Bugün sokağa terk edilen hayvanlara üzülülüyoruz ama insanlığı bugünlere getiren o ansiklopedilerin akıbetini hiçbirimiz sorgulamıyoruz. Sahi, kütüphanelerimizi dolduran o AnaBritannica’lar, Meydan Larousse’ler bugün nerede?

cep telefonu

90’lı nesiller belki bilmez ama 80’li ve öncesi nesiller cep telefonları olmadan önce neredeyse tüm arkadaşların ev telefonlarını ezbere bilirdi. Öyle ki şehirler arası alan kodlarının çoğu hafızamızdaydı. Ben orta okuldaki sınıf arkadaşlarımın telefon numaralarını ezbere bildiğimi hatırlıyorum. Şimdi annemin cep telefonu numarası dışında ailemden başka hiçkimsenin numarası ezberimde yok. Niçin? Çünkü telefon rehberimde nasıl olsa kayıtlı ve numara tuşlamama gerek kalmadan herkesi tek bir tuşla arayabiliyorum. Peki ya telefonumun şarjının bittiği ve aileme ulaşmam gereken acil bir durumda ne yapacağım?

Küçük çocuklara belli bir yaştan itibaren kaybolursa lazım olur diye anne babasının adı soyadı, ev telefonu ve ev adresi ezberlettirilirdi. Şimdi bunu yapanlar hala var mı bilmiyorum ama insanoğlu beynini ‘nasıl olsa bir yerde kayıtlı, Google’da cevabı her zaman var’ diyerek bu tarz bilgilerle doldurmak istemiyor.

Google’a danışma alışkanlığı çevremizle olan paylaşımımızı en aza indirirken sosyalleşmemizi de zayıflatıyor. Yüz yüze iletişim sayesinde geçişken hafıza sistemini kullanırken internetin hayatımızı adeta istila etmesiyle (ki burada suçlayıcı bir ifadede bulunduğum öz eleştirisini yapmak istiyorum; interneti hayatımızın merkezine sokan aslında yine biz insanoğluyuz) hafıza anlamında kendimize yeni bir yardımcı bulmuş olduk. Ailemizle, yakın dostlarımızla kurduğumuz bellek bağını -ilginç bir şekilde- kolaylıkla internetle de kuruyoruz. Daha fazla bilgiye daha kısa sürede ulaşmamızı sağlayan internet, bu özelliğinden dolayı bilgisine danıştığımız insanların yerini alıyor. (Bu noktada kendisine bir şey soran çocuğuna ‘git internetten bak’ diyen anne babanın ona ne büyük bir kötülük yaptığının da altını çizmek gerekiyor.)

‘Google etkisi’ diye bir şey var; bu artık yüz yılımızım bir gerçeği. Google, bilgi paylaşımı yapacağımız insanlara duyduğumuz gereksinimi neredeyse yok etti. Üstüne üstlük artık ne kendimizin ne de arkadaşımızın bilgisine değil Google’ın bize vereceği cevaba güveniyoruz. Zor bir soru ile karşılaştığımızda ilk işimiz ya bilgisayardan ya da cep telefonlarımızdan internete girip cevabını aramak oluyor. Yeni edindiğimiz bilgiyi kalıcı belleğimize kaydedip kaydetmediğimizden bile emin olmadan sayfayı kapatıyoruz. Sanki asıl önemli olan şey o an o sorunun cevabını öğrenmek olduğunu sanıyor; daha sonra tekrar lazım olabilir düşüncesinden yoksunlaşıyoruz.

Kanlı canlı olmasa da internet 21. yüz yıl insanı için bugüne kadar tanıştığı hiçbir arkadaşa benzemiyor. 24 saat uyanık, her zaman var olan ve her şeyi bilen bir varlık. Bir arkadaş sohbetinde kahvelerinizi yudumlarken oradaki herkesin bilebildiğinden çok daha fazlası akıllı telefonun içinde, internetin engin sularında. Üstelik düşünmüyor; bildiği ne varsa kendinden emin bir şekilde saliseler içerisinde hepsini önünüze döküyor. Unutmuyor, bozulmuyor, hep güncel kalıyor. Bilgisayarınızı kapatsanız da elektrikler kesilse de o büyümeye, daha çok bilgiyle yüklenmeye hatta yeni tavsiyelerde bulunmak için sizi daha yakından tanımaya devam ediyor.

İnternetin verimliliği bizi öylesine esir alıyor ki birine bir şey sorarak vakit kaybetme, kütüphaneye giderek bilgiye ulaşma zahmetine girme, kısacası dışa bağımlılı olma’ durumlarından adeta kurtuluyoruz. Bir bilginin belleğimizde var olup olmadığına bile bakamadan hafızamızdan daha kısa sürede Google bize cevabı veriyor.

about.me.soyucok

Çoğumuz için internet artık bizim bir parçamız. Otobüste, yabancı bir toplulukta, hatta akşam ailecek birlikte otururken bile onsuz sıkılıyoruz. Daha az konuşuyor, daha az etkileşim kuruyor, daha az düşünüyor, zihnimizi yormuyor ve gittikçe kimliksizleşiyoruz. Tüm Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal ağ bağlantılarıyla dolu about.me sayfamıza rağmen kimliksizleşiyoruz. Göz alıcı fotoğraflardan ve Ömer Hayyam’ı bile kıskandıracak iletilerden oluşan birer sanal profillere dönüşüyoruz. Yüz yüze geldiğimizde iki kelimeyi bile bir araya getiremiyoruz belki ama internetteki sosyal hesaplarımızda harikalar yaratıyoruz.

Yeni nesil, Google sayesinde daha fazla soruya yanıt buluyor ve bunu kendi bilgisi zannederek daha akıllı olduğunu düşünüyor. Dünyanın geri kalanı hakkında daha az şey biliyor olmasına rağmen atalarından daha fazla şey bildiğini sanan ve Google’ın hazır cevaplığına güvenen yeni nesildeki öz güven, aslında sahip olmadığı bilgi ve becerilerle yüklü olduğunu sanarak hayatta yol almaya devam ediyor.

İnternetin fişinin çekilip dijital verilerin silinmesiyle dünya tarihinin ikinci Nuh Tufanı‘nı koparmak hiç de imkansız bir son değil.

Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+

3 Comments

  1. Paylaşım yapmak için güzel bir içerik oluşturmuşsunuz teşekkürler..

  2. Abi tespitlerin çok doğru gerçekten , eskiden insanlar hasta olduklarında Doktora giderlerdi günümüzde ise Google’ i açıp şu hastalık için hangi ilaç içilir , bu hastalık için hangi ilaç iyi gelir gibi aramalar yapıyorlar. İnternet güzel kullanıldığı zaman çok güzel gerçekten fakat biz insanlar çok abartıyoruz bazen , Sosyal medya ise insanların zamanını öldürmekten başka bir şey değil , bazı kişiler vardır mesela neredeyse sabahtan akşama kadar sosyal medya sitelerinde , halbuki kafasını oradan kaldırsa çok güzel bilgileneceği siteler var ama ne yazık ki bir çok kişi bunlardan habersiz , Yazı çok güzeldi tekrar kaleminize sağlık

  3. Tespitlerin o kadar doğru ki diyececek söz bulamıyorum, olsa idi direkt beğen butonuna basardım herhalde :) Artık beğenmek bile bu kadar kolay, beğeniyi ifade etmek cümle kurmadan, kendi içine dönüp bakmadan, sahip olduğumuz başka malumatlarla irtibat kurmadan… Sorgulamadan… Herşey gibi beğenmek de bir tık ötemizde.

    Artık emekleme çağındaki bebelerin bile tv’si var. Ekrana mahkum bir hayata beşikte adım atıyor yeni nesil.
    Evet bir zamanlar ben de bütün akrabalarımın, arkadaşlarımın telefonlarını ezbere biliyordum, şimdi düşünüyorum da sadece hayret ediyorum.
    Yaptığımız şey beynimizi tembelleştirmekten başka birşey değil, bu da ilerde bunama riskimizi arttırıyor maalesef. Çalıştırılmayan kaslar gibi çalıştırılmayan beyin hücreleri de zayıflıyor. Aklımızı veriyoruz telefonlar akıllı oluyor, navigasyon buluyor biz kayboluyoruz, google biliyor biz bilmiyoruz, üstelik google da her şeyi adamına göre biliyor; üniversitenin kütüphanesinden sorarsan bilimsel makale ile çıkıyor karşına internet kafeden sorarsan diyet ürün gibi, kalorisiz, saman tadında ligth bilgiyle geliyor.

    Nöropsikoloji bu konuda yapılmış ve sonuçları endişe uyandıran araştırmalarla dolu. En çok dikkatimi çeken araştırma ise 1 yaş civarı bebeklerle yapılmış olan; bu araştırmanın sonucuna göre her gün kitap okunan ya da masal anlatılan çocuğun dil gelişimi her gün televizyon seyreden (seyrettirilen) çocuğun dil gelişiminden iki kat daha üstün, anladığı kelime sayısı çok daha fazla ve sonrası çorap söküğü gibi geliyor; dil gelişimi geri kalan çocuğun sosyal gelişimi de geri kalıyor, kendine güveni daha az gelişiyor okul başarısı da dil gelişimine paralel olumsuz etkileniyor.
    Yaşlılarımızın 1.5 yaşındaki çocuklar için konuşuyor mu diye sormalarına şaşırıyorum çünkü artık 1.5 yaşında konuşan çocuk sayısı o kadar az ki fakat o neslin yetiştirdiği çocuklar 1.5 yaşında iki lafın belini bükecek durumdaydı. 2 yaşında konuşan çocuk için geç konuştu denilirdi şimdi 4 yaşına gelmiş ve cümle kuramayan çocuk sayısı gittikçe artıyor, halbuki normal beyin yapısında ve normal zekadaki her çocuk 4 yaşında dilin bütün gramer yapısına hakim olabilecek kapasitededir.

    İkinci Nuh Tufanı’ndan bahsetmişsin ya ben de insanlık birgün tıpkı Yüzyıllık Yalnızlık’ta olduğu gibi bütün nesnelerin üzerine isimlerini yazar hale gelir mi acaba diye düşünmeden edemiyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir