Öğretme’nin “E” Hali

82 günlük bir birlikteliğin, bir maceranın ya da sıra dışı bir eğitim tecrübesinin (adı her ne ise) ilk uzun soluklu arasını verdik bugün. Saatler 11.30’u gösteriyordu. Elimde, rehberliğini yaptığım 9. sınıfların 26 adet karnesi ve karne hediyesi niyetindeki çokoprenslerle sınıfa girdiğimde bir an ne diyeceğimi bilemedim. Bu duygunun aynı şeklini ama çok daha farklısını onların karşısına çıktığım ilk 6 Kasım günü de yaşamış; sözcüklerim heyecandan boğazıma düğümlenmişti. O yabancı yüzlerin her biri bugün 82 günlük paylaşımlarla, sırlarla, eğlenceli hatıralarla tanıdık birer yüzdü benim için. Üstelik yarı yıl tatillerini bugüne kadar iple çeken ama şimdi onları göremeyecek olmanın burukluğunu yaşayan biriydim o saatlerde. Karneler dağıtılırken başarının sadece beş rakamdan ibaret olmadığını dilim döndüğünce ifade etmeye çalıştım onlara. Düne kadar hayatımda “hayalleri bile olmayan” bu onlarca insanı tek tek öptüm, onlara sarıldım ve çekebildiğim kadar fotoğraflarını çektim.

Saatler 11.55’i gösterirken müdür beyin sesi okulun az ilerisindeki camiden gelen cuma sohbetinin sesine karışıyordu. Küçük kasabanın 75 öğrencili küçük lisesi, okul binasının önünde sıralandı. Teşekkür, takdir ve onur belgesi alanlara belgeleri verildi; sonra yine öpüşmeler, kucaklaşmalar, fotoğraf çekilme telaşları birbirini kovaladı. Okul bir anda sessizliğe gömülürken, haziran’da yaşanması muhtemel büyük ayrılığa gitti aklım ister istemez. Şimdi bunu düşünme Evren dedim; önümde onlarla tadı çıkarılacak 5 ay ve üstesinden gelinmesi gereken KPSS vardı. Öyle ya, bu yaşanılanlar aslında ya büyük bir kabusun güzel yüzlü bir alıştırması ya da asıl büyülü bir fotoğrafın küçük birer karesiydi.

KIRILMA NOKTASI

82 günlük bu kısa yolculukta ders anlatma, öğrencileri bilgilendirme konusunda ne kadar iyiydim bilemiyorum. Eğer hiçbir öğrencinin dersimden kalmamış olması benim başarımın bir göstergesiyse sanırım bu mutlu olacağım bir durumdu. Ama bunu elbette her zaman olduğu gibi öğrencilerin kendisine sormak gerekiyor. Ben, onlara edebiyatın hayatın kendisi olduğunu söylerken derste yapılan hiçbir şeyin işte bu yüzden boşuna olmadığının altını da çizmiş oluyordum. Her sınıfla yenilen öğle yemekleri, özel görüşmeler, lunapark eğlenceleri, yazım kılavuzunun baştan sona taranması, voleybol sahasının ortasına konulan kitabın yazılılarda sürpriz bir şekilde serbest bırakılması, hepimizin gönüllü olarak altına imzalarımızı attığımız sınıf sözleşmesi, hep yasak denilenlerin bir anda serbest bırakılması vesaire derken inişler çıkışlar yaşadık hep beraber. Her olayda olduğu gibi yaklaşık 3 aylık bu süreçte de kırılma noktasını yaşadım elbette. Onlar beni tanımaya ve çözmeye çalışırken ben de kıyısında yer aldığımı düşündüğüm bu mesleğin sınırlarını zorlamakla meşguldüm. İşte tam da bu noktada birkaç sinir patlaması, iç gerginlik ve anlam veremediğim anlamsız durumlara anlamsız tepkiler verdim. Bu zaman zarfında yaşananlar hangi cümlelerle özetlenirse özetlensin ben geleceğe şu notu düşeceğim yürekten inanarak: Öğrencilerimle, aslını yıllar sonra anlayacakları sıra dışı tecrübeler dizisini yaşadık.

HÜSS’ün İlk Karne Heyecanı

Okul dönüşü önce bir kitapçıya uğrayıp Hüss‘e karne hediyesi olarak masallardan oluşan bir kitap aldım. Eve geldiğimde çiçeği burnunda karneli mini mini 1. sınıf yğenim beni kapıda karşıladı. Evren amca başarısız olmuşum, karnemde zayıf var dedi. Hayatta inanmam, sen çok başarılısındedim. O esnada Safiye Sultan’ın kulağına bir şeyler fısıldayıp içeriye fırladı ve elinde kırmızı kurdeleli karnesiyle kucağıma atladı. Nazar boncuklarıyla süslenmiş Hüss’ün ilk resmi karnesi, 5’lerle ve “çok iyi”lerle doluydu. Babaanne tarafından gündüz hiçbir isteği geri çevrilmemiş, az biraz alış veriş yapılmış, üstüne üstlük Evren amcasının karne hediyesiyle de ilk karne heyecanı hepten pekiştirilmişti. Anlaşamadığımız tek bir nokta vardı ki bir türlü orta yol bulunamadı: 16 gün tatilin var diyordum; o, tatilin 15 gün olduğunda inat ediyordu. Fazladan o 1 günü bana verdi, tatlilim 17 güne yükseldi :)

7 Comments

  1. Yorumu ben yazdım. Yanıtınızı aldım. Bir öncekini de aldım, sitenize tekrar geldim. Sanırım emin olmak istediniz öğretmenim. Sevgiler…

  2. Çiceği burnunda bir öğretmenle karşılaşmak ne güzel… Hem de edebiyat, öyle mi?
    Öğretmenlik çok güzel, edebiyat öğretmenliği hepsinden güzel… Ben doymadım, doyamadım öğretmenliğe… Dilerim kazanırsın KPSS’yi…

  3. Abi senin yazılarını okudukça inan öğretmen olma isteğim dahada artıyor.

  4. Düşüncelerimi biliyorsunuz artık yinelemek istemiyorum, bir kez daha mutluluk duydum sizin öğrenciniz olma şansına nail olan öğrencileriniz adına. O nedenle sadece Allah kavuştursun evren hocam :)diyorum.

  5. Okulda geçen her gün çok güzel ama en güzeli de karne günüdür hep. O telaş, o sevinç ve mezuniyetlerde arkadaşlardan ayrılmanın yarattığı o burukluk… Hepsi öyle tatlı öyle güzel anılar ki. Öğretmenler için ise çok daha başkaymış. Bunu sonradan anlıyoruz :) Karneler ise bence biraz öğrencinin biraz da aile ve öğretmenlerin başarısı ya da başarısızlığıdır. Seni, öğrencilerini ve en çok da Hüss’ü tebrik ediyor ve başarılarınızın devamını diliyorum :) Nice, nice, nice karne günlerini yaşamak dileğiyle….

  6. “bu yaşanılanlar aslında ya büyük bir kabusun güzel yüzlü bir alıştırması ya da asıl büyülü bir fotoğrafın küçük birer karesiydi..” bu cümleyi çok sevdim evren hocam, tek başına anlamı olmayan bi detayın görüntü büyüdükçe resmi anlatması gibi hayat aktıkça kelimelere vuran gölge aralanıyo, su duruluyo, anlıyoruz.. umarım beş ay sonra güzel yüzlü bi fotoğrafın içinde oluruz hepimiz ve karnemizde sınıfı geçti diye yazar;’)) bu arada hüss’ü tebrik ediyorum, kocaman bi aferin de benden..

  7. bir öğretmenin kaleminden bunları okumak gerçekten çok güzel.Belki ben de ileride kavuşacağım mesleğimin heyecanını şimdiden duyar gibi oldum.Sınıfa ilk girdiğim zamanla ilk karneleri dağıtacağım günün hayalini gözümde canlandırır gibi oldum,gerçekten hayalini kurmak dahi tarifsiz birşey……

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir